Açık Gazete’yi dinliyorum radyoda. Yayının sonlarında yakalıyorum sohbeti, konu ilerlemiş. Konuşan kişinin Türkçesi kırık ama ifadelerini öyle incelikle seçiyor ki hoşgörünün ana dilini konuştuğunu düşünüyorum. İngiltere’de sığınmacılara karşı gerçekleşen saldırılardan başlayıp, mültecilerin birçok ülkede nasıl yaşamak zorunda bırakıldıklarına dair haberlerle program devam ediyor. Boğaz Köprüsünü geçiyorum aynı anda, tam bulunduğum noktadan bakınca İstanbul dingin bir şehirmiş gibi gözüküyor. 

Radyoda programın kapanış cümleleri akarken Waseem Ahmad Siddiqui şöyle koyuyor noktayı:

— Her yayından sonra kişisel olarak sorduğum soru şu: Dayanışma nerde, dostluk nerde?

Bu kelimeler denize atılan çakıl taşları gibi, zihnimin yüzeyine çarpıp derinlere doğru süzülmeye başlıyorlar. Dayanışma! Dostluk! Sosyal Ekonomi blogunda yer alacak ilk yazımın ilhamı olarak bana gülümsüyorlar. Ben de onlara göz kırpıyorum.

Konu mülteciler. Konu son derece önemli olduğu kadar yürek burkan hikâyelerle dolu. Anlatma tarzım belki romantik, belki umutlu. Bu bir sorun mu diye düşünüyorum yazmayı sürdürürken. Yaşananları hafifsemek gibi algılanır mı? Soru henüz zihnimdeyken cevabı beliriyor: Daha dün, Sosyal Ekonomi Instagram hesabında okuduğum, beğenerek fotoğrafını çektiğim Howard Zinn alıntısı.

“Kötü zamanlarda umutlu olmak öyle budalaca bir romantizm değildir. İnsanlık tarihinin sadece zulmün değil, aynı zamanda şefkatin, fedakârlığın, cesaretin ve nezaketin de tarihi olduğu gerçeğine dayanır.” 

İlk yazımda kısaca kendimden bahsetmek iyi olabilir.  Bunu yaparken asıl amacım, dayanışmanın önemini kavrama yolculuğumu sizlerle paylaşmak olacak.

Dayanışma, yaşamımda karşılığını en geniş anlamıyla kooperatif dünyasında buluyor uzun bir süredir. 90’lı yılların başında üniversiteden ekonomist olarak mezun oldum. Kendime taç olarak seçtiğim kapitalist düzenin bilgileri ile kariyerim fena gitmedi. Para da kazandım unvan da. O yıllarım boyunca çeşitli şirketlerde, farklı sektörlerde devam eden üretkenlik motivasyonuma, bugün bambaşka bir çerçeveden bakıyorum.  Bu yıllarımda kendimi gerçekleştirme yolculuğumu farklı okuyorum. İş dünyasının sevdiği ve alkışlarla ödüllendirdiği “değerleri” kuşanıp, zaman içinde içselleştirmiş ve fazlasıyla benimsemişim meğerse. Kendime giderek yabancılaştığımı fark ettiğimde, kurumsal hayata veda etme zamanımın geldiğini de anlamıştım. O günlerden bir gün kendime bir söz vermiştim: “Yeterince aldım, şimdi verme zamanı.

Kariyerime ara verip gönüllü olarak çalışmaya karar verdikten sonra Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) ile kesişti yolum. Kooperatifçilik konusunda bilinçlenme sürecim KEDV çatısı altında başlamış oldu. Vakıfta gönüllü olduğum yıllar boyunca, Türkiye’de çok sayıda kadın kooperatifini ziyaret etme, projelerde yer alma, vakfın merkez kadrosu ile çalışma fırsatı buldum.

Daha sonra Kadınların Kooperatifler Yoluyla Güçlendirilmesi (WOMENCOOP) projesi için çalışmaya başladım. Kadın istihdamının artırılması, kadın kooperatiflerinin teşvik edilmesi ve desteklenmesi yoluyla, kadınların güçlendirilmesi amacını taşıyan projede, pazarlama ağı geliştirilmesi ve markalaşma konularında danışman kimliğimle ikinci kariyerime devam ediyorum. Bir yandan daha dar kapsamlı kadın projelerinde ve gönül bağı kurduğum kooperatiflerle gönüllü çalışmalarımı sürdürüyorum.

Kurumsal hayattan ayrılırken “vermeye” gönüllü olarak girdiğim kooperatif dünyası beni, kapitalizmin hızla tüketen çarkından kurtarıp sosyal ve dayanışma ekonomisinin umut dolu sularına bıraktı. Yıllar içinde yüzlerce kooperatif ve kooperatif ortağı ile çalışma şansım oldu. Kendi adıma vermekten çok aldığımı, öğretmekten çok öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Gelişme ve başarı pek çok farklı kriterle ölçülüyor bu dünyada. O da ayrı bir yazı konusu olsun. Peki sizce, bu modelin ilkelerini hakkıyla taşıdığına inandığım kooperatiflerde gördüğüm, kooperatif olmanın en önemli yapı taşlarından biri olarak beliren değer nedir? 

Cevap yazının başlığında…

Kadın kooperatifleri hakkında yazılarım sahadan, karşılaşmalardan, kadın hikâyelerinden, yerel değerlerden yani aslında yaşamdan örülen bir dokuda, Sosyal Ekonomi platformunda sizlerle buluşmaya devam edecek.

En kısa zamanda yeni hikâyelerde buluşmak dileğiyle…


Not 1: Yazının giriş paragrafı, Açık Radyo, Açık Gazete’de 14.08.2024 tarihinde yayınlanan “Mültecilerden Hak Temelli Sesler” programından alıntılar içermektedir. 

Not 2: Öne çıkan görsel, yazar tarafından yapay zekâ kullanılarak oluşturulmuştur.

2 Yorum

DAYANIŞMA Var mı? 

  1. Dayanışma alanında ne kadar çok ve farklı araç (model, ilke, süreç, ölçüt, kural, kıyaslama göstergesi, kontrol listesi, örnek olay gibi) üretilebilirse, bu dünyada o kadar etkili olunacak. O yüzden merak ve heyecanla beklemeye başladım gelecek katkılarınızı.

    1. Yorumunuz için teşekkürler. Dayanışma alanında çalışan her birey ve her kurumun bilgiyi daha geniş kitlelere ulaştırma sorumluluğu var. Yazdığınıza da kesinlikle katılıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.