İlk kez Trebor Scholz tarafından kullanılan platform kooperatifçiliği kavramı alternatif bir istihdam modelinden daha fazlasını temsil ediyor: Dijital çağda daha eşitlikçi ve katılımcı bir çalışma dünyası inşa etmek için bir umut vizyonu da sunuyor.
Son yıllarda kapitalizmin platform modeli tüm dünyaya yayılmış durumda ve gittiği her yerde prekaryalığı, enformelliği ve yerellikten kopmuş emek ilişkilerini körüklüyor. Bunun bir sonucu olarak, yeni yeni filizlenen teknolojilerin emekçileri sömürmek için silah haline getirilmesine karşı çıkacak alternatiflere ihtiyaç doğdu.
Uygulanabilir seçeneklerden biri platform kooperatifçiliği: Emekçileri algoritmik kontrol mekanizmalarıyla sömürmek yerine yeni teknolojileri emekçilerin iyiliği için kullanan bir işçi birliği modeli. Bu sistem, giderek dijitalleşip otomatikleşen bir ekonominin işçi-işveren ilişkileri alanında daha adil, sürdürülebilir ve dayanışma temelli girişimler geliştirmek için kooperatifçilik ilkelerini platform teknolojisiyle birleştiriyor.
Platform kooperatifçiliği, üretici kooperatiflerinden tutun çok paydaşlı kooperatiflere ve veri kooperatiflerine kadar pek çok örgütlenme modelini bünyesinde barındırıyor. Faaliyetleri; insanı merkeze koymak, algoritmaları görünür kılmak ve üretim sürecinde uygulanan yapay zekâ (YZ) sistemlerinin kolektif, katılımcı ve demokratik tasarımıyla hayata geçirilen açıklanabilir olmak gibi ilkelere dayanıyor.
Algoritmik yönetim sistemlerine uygulanan adil tasarımlar bu birleştirici modelin kılavuz ilkelerinden biri. Çalışanlar görev vermek, performans değerlendirme ve işbirliği yönetimi için kullanılan araçları programlama ve eğitme sürecine katılırlar.
Platform kooperatifi kavramı ilk kez New York’taki New School Üniversitesi profesörü ve Harvard Üniversitesi’ndeki Berkman Klein Merkezi’nde (internet ve toplum üzerine çalışan bir düşünce kuruluşu) öğretim üyesi olan Trebor Scholz tarafından ortaya atıldı. Sadece birkaç senede Scholz’un fikri uluslararası forumlarda tanınır oldu. Scholz, 2014’ten beri platform kooperatiflerinin kuruluşunu, büyümesini ve dönüşümüni desteklemeye yönelik dijital bir ortam olan Platform Kooperatifçiliği Konsorsiyumunun (PCC) yöneticisi olarak bu modelin uygulamalarının kavramsallaştırılmasına ve popülerleştirilmesine katkıda bulunmuştur. Scholz’un 2023’te yayımlanan kitabı, Own This! How Platform Cooperatives Help Workers Build a Democratic Internet (Buna Sahip Çıkın! Platform Kooperatifleri Emekçilerin Demokratik Bir İnternet İnşa Etmesine Nasıl Yardımcı Oluyor), platform kooperatifçiliği ve onun farklı kıtalarda nasıl uygulamaya konduğuna dair kapsamlı bir bakış sunuyor.
Scholz, gerçek hayattan Up&Go (bir ev işçileri kooperatifi) ve Drivers Co-operative (uygulama bazlı bir taşımacılık kooperatifi) gibi başarılı örnekleri analiz ederek platform kooperatiflerinin nasıl daha adil bir gelir dağılımı, adil ücretler, şeffaflık ve algoritmik güvenlik sunup insana yakışır iş ilkelerine dayanan hak standartlarını garanti edebileceklerini gösteriyor.
Latin Amerika’da platform kooperatifçiliğinin iyi uygulamaları
Küresel Güney’in bakış açısından platform kooperatifçiliğinin gelişmesi, işin geleceği için önemli bir katalizör olmanın yanı sıra yapısallaşmış kayıt dışılığı ve güvencesiz iş ilişkilerini güçlendiren modellere bir alternatif olduğunu kanıtlamıştır.
Brezilya’da platform kooperatifçiliği, kapsayıcı bir dijital ekonominin yaratılmasında eşitlik, şeffaflık ve katılıma öncelik veren yenilikçi bir model olarak kendini kanıtlamıştır.
Ülkenin sunduğu örneklerin en iyi bilinenlerinden biri 2020 yılında Araraquara şehrinde kurulan bir sürücü platformu olan AppJusto’dur. AppJusto, überleşme modeline karşı çıkıp her yolculuktan elde edilen değerin adil ve eşitlikçi bir şekilde dağıtılması yoluyla kooperatifçilik ilkelerini gerçekleştiren bir sistemi tercih etti. Sürücüler, diğer ticari platformlarda aldıkları yüzde 60’ın altındaki orana kıyasla, AppJusto’da kullanıcıların ödedikleri paranın yüzde 95’ini alıyor. Kooperatif tarafından toplanan kalan yüzde 5’lik kısım ise platformu ayakta tutmanın yanı sıra kullanıcılara ve sürücülere insanlaştırılmış destek sağlamak için kullanılıyor.
AppJusto kooperatif yönetiminin tüm unsurlarına sahip ve belediyenin yerel kalkınma politikasıyla bağlantılı. Bu platform kooperatifçilik girişiminin çarpıcı bir özelliği de uygulama kodunu açık tutarak hem kullanıcıların hem de ortakların katılımını ve verilere erişimini sağlayarak elde ettiği şeffaflık.
Brezilya’da üzerinde durulması gereken bir başka proje ise yalnızca kadınlar ve trans bireyler tarafından işletilen bir bisikletli teslimat hizmeti olan Señoritas Courier. 2017 yılında kurulan kooperatif tüm São Paulo şehrine ve sadece randevu ile teslimat yapıyor. Bir belgesele de konu olan Señoritas Courier çeşitlilik, sürdürülebilirlik ve adil çalışma koşullarını gözeterek teslimat hizmetlerine feminist ve toplumsal cinsiyetçi bir bakış açısı getiriyor ve bu sayede dijital ekonomide mevcut olan cinsiyet önyargılarına karşı bir duruş sergiliyor.
Brezilya Analiz ve Planlama Merkezi (CEBRAP) ve Brezilya Mobilite ve Teknoloji Birliği (AMOBITEC) tarafından yapılan araştırmaya göre, Brezilya’da şu anda uygulama veya teslimat sürücüsü olarak çalışan 1,6 milyondan fazla kişinin sadece yüzde 5’i kadın.
Meksika’da Thlok Ciclo-logística adlı kooperatif projesi, sevkiyat ve teslimatları yalnızca bisikletle gerçekleştiriyor ve e-ticaret için bir web mağazası ve mobil uygulama sunuyor. Bu hizmetlerse hem bireylerin hem şirketlerin erişimine açık. Proje, 16 ülkede faaliyet gösteren bir kooperatif birliği olan CoopCycle tarafından destekleniyor.
Avrupa’da kurulan CoopCycle, üye girişimler tarafından demokratik olarak yönetilmekte. CoopCycle Latin America Aralık 2021’de kuruldu ve şu anda Meksika, Arjantin, Şili ve Uruguay’da faaliyet gösteriyor.
CoopCycle, kendi kooperatif ağının teslimatlarını yönetmesini ve müşterilerinin hizmete erişmesini eksiksiz bir açık kaynaklı algoritmik döngü-lojistik yönetim aracı aracılığıyla sağlıyor. Yazılım, kullanımını kooperatiflere tahsis eden bir karşılıklılık lisansı ile korunuyor.
Güney ülkelerinden platform kooperatifçiliği ve sendikacılık üzerine alınacak dersler
Platform kooperatifçiliği, teknolojik inovasyon ile kooperatifçilik ilkelerinin bir birleşimi olduğu kadar da algoritmik yönetim araçlarının programlanmasında katılımcı ve demokratik süreçler kurmak isteyen güvencesiz işçilerin taleplerine bir yanıttır.
Programlama, eğitim ve algoritmik yönetime yönelik kooperatifçi uygulamalar yalnızca platform çalışanları için değil, işyerinde az ya da çok algoritmik yönetime maruz kalan ya da kalacak olan tüm çalışanlara uygundur. Bu nedenle sendikalar, algoritmik yönetimi diğer işçi kategorileri için toplu pazarlık masasına koymak amacıyla adil algoritmik tasarımın iyi uygulamalarını gündemlerine gittikçe daha fazla dahil etmektedir.
Algoritmik yönetime ilişkin toplu pazarlık, işçi haklarının korunmasına yönelik standartların sağlanmasında sendikal hareket için hayati bir araçtır ve giderek daha da önemli hale gelecektir.
Benzer şekilde, algoritmik yönetim sistemlerinde toplu pazarlık hakkının tanınmasında ilerleme kaydedilmiş olsa da işçilerin programcı ve yapay zekâ kullanıcısı rollerini üstlendiği, adil tasarımın ve yapay zekâ sistemlerinde eşitlik ve ayrımcılık yapmama haklarının sağlandığı paylaşımcı, katılımcı ve demokratik programlama süreçlerinin örneklerinin nasıl ve nerede aranacağına dair sorular henüz çözülmüş değil.
Cevap, sendikal hareket ile platform kooperatifçiliği arasındaki karşılıklı etkileşimde yatıyor olabilir.
Bazı kuruluşlar ve akademik kurumlar, üretken platform kooperatif girişimlerini haritalandırarak ortak çerçeveleri görselleştirmeyi ve dünyanın farklı yerlerinde kooperatif ağları oluşturmayı mümkün kılıyorlar.
Sendika örgütleriyle işbirliği yapmanın yanı sıra yerel üretim ve tüketim ile döngüsel ekonomilerin teşvik edilmesi, platform kooperatifçiliğinin bütüncül ve sürdürülebilir yaklaşımını güçlendirmekte.
Algoritmik yönetim sistemlerinin katılımcı bir şekilde programlanması, çalışanların algoritmaların tasarımını ve uygulanmasını etkilemelerine ve yapay zekâ sistemlerinde karar alma sürecine dair daha demokratik ve eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmelerine olanak tanır. Kooperatif modeline dayalı dijital egemenlik ve teknolojik özerklik uygulamaları, özyönetim ve işyeri demokrasisi ilkelerini pekiştirmektedir. Algoritmik tasarımda şeffaflık, yapay zekâ sistemlerinin kaynak kodunu açıklamaktan ibaret değildir; her ölçekte dijital araçların uygulanmasında eşitliği ve aktif katılımı sağlamak için çalışanları algoritmik karar alma sürecine dahil etmeyi gerektirir.
Yeni teknolojiler ve bunların emek sömürüsü dinamiklerini yoğunlaştırmak ve sofistike hale getirmek için araçsallaştırılması; işlerin ortadan kalkmasına, artan iş güvencesizliğine ve yer değiştirme gibi makro eğilimlere yol açıyor. Bunun karşısında, olayları farklı bir yöne taşıyacak girişimlere ihtiyaç var.
Farklı bir çalışma dünyası yaratmak, teknolojik ilerlemeyi insan merkezcilik, dayanışma ve şeffaflık gibi ilkelerin uygulanmasıyla birleştirmeyi başaran uygulama ve deneyimlerin tespit edilmesini ve yaygınlaştırılmasını gerektirmekte.
Bu bağlamda, platform kooperatifçiliği alternatif bir istihdam modelinden daha fazlasını temsil ediyor: Dijital çağda daha eşitlikçi ve katılımcı bir çalışma dünyası inşa etmek için bir umut vizyonu da sunuyor.
Not 1: Atahualpa Blanchet’in Equal Times internet sitesinde 14 Şubat 2024 tarihinde yayımlanan “Lessons from Latin America on the impact of platform cooperativism and collective bargaining on algorithmic management” başlıklı yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görselde, yemek dağıtım uygulamalarının çalışanları 25 Temmuz 2020’de São Paulo’da (Brezilya) insana yakışır bir iş için protesto gösterisi yapıyor. Gustavo Basso/NurPhoto, AFP aracılığıyla