Mutluluk ve sosyal ilerleme hakkında nasıl farklı düşünebiliriz? Mutluluk Problemi adlı kitabın yazarı Sam Wren-Lewis, öncelikle aklımızdaki mutluluk listelerinde neyin yanlış olduğunu anlamamız gerektiğini belirtiyor.
Mutluluğu düşünme şeklimiz nasıl yaşamamız gerektiğini düşünme şeklimize açılan bir pencere
Mutluluk tuhaf bir şeydir. Bazı insanlar için hayatı yaşamaya değer kılar: dönüp hayatına bakmak ve onu mutlu bir hayat olarak değerlendirmek iyi yaşamanın göstergesidir. Fakat bazıları için mutluluk nispeten önemsiz bir meseledir – şüphesiz hoş bir duygu ama hayatlarımızı ona göre düzenlememizi gerektirecek bir şey değil. Mutluluğa oldukça değer verenler bile onun anlaşılması güç bir görüngü (fenomen) olduğuna kanaat getirebilir. Kavrayamayacağımız veya doğrudan peşine düşemeyeceğimiz bir şey.
Ve bir de mutluluğun iş dünyasındaki, reklamcılıktaki ve medyadaki tasviri var. Kelimeyi internette arattığınızda, Nike marka ayakkabılarla havada zıplayan veya sahilde elinde Cola-Cola şişesiyle gevşeyen insanları görmeniz muhtemel. Mutluluğun paradan ya da maddi varlıklara sahip olmaktan ileri gelmediğini biliyoruz ama bize sürekli geldiği söyleniyor. Bu karışıklık ve belirsizlik içerisinde, mutluluk ve sosyal değişim hakkında söylenebilecek işe yarar bir şey var mı?
Ben olduğuna inanıyorum. Yeni kitabım The Happiness Problem’da (Mutluluk Problemi) öne sürdüğüm gibi, bugünkü kişisel ve sosyal zorluklarımızın arasında mutluluğu görmezden gelmek büyük bir hata olur. Sadece hepimiz daha mutlu olabileceğimiz için değil; mutluluk, nasıl yaşamamız gerektiğini düşünmeye açılan bir pencere olduğu için. Dolayısıyla eğer yaşama şeklimizi değiştirmek istiyorsak mutluluk hakkında farklı düşünmeye başlamalıyız.
Kontrol Yanılgısı
Hadi şu anda konu hakkında ne düşündüğümüzle başlayalım. Sevgi dolu bir ilişkimiz, mutlu bir ailemiz, anlamlı bir kariyerimiz, sağlımız vesaire varsa mutlu olacağımızı düşünme eğilimdeyizdir. Fakat kafamızdaki bu listeler asıl sorundur çünkü oldukça karmaşık ve belirsiz bir şeyi öngörülebilire ve basite indirger. Listelerimizi hayatımızda kolayca kontrol edebileceklerimizle dolduruyoruz ama hayatımızın çoğunun kontrolümüzde olduğu fikri bir yanılsamadan ibarettir.
Bunun aynısı sosyal düzeyde de geçerlidir. Eğer doğru politikacılara, politikalara ya da ideolojilere sahip olursak daha iyi bir topluma sahip olacağımızı düşünürüz genellikle. Öte yandan bu, sosyal meseleler hakkında aslında elimizde olmayan bir kontrol düzeyimiz olduğu varsayımına dayanır. Sosyal sorunlarımızın çoğu kökleşmiş, karmaşık ve belirsizdir. Basitleştirilmiş anlatılar ve çabuk düzeltmelerle çözülemezler.
O halde nasıl mutluluk ve sosyal ilerleme hakkında farklı düşünebiliriz? Öncelikle kafamızdaki listelerle ilgili neyin yanlış olduğunu anlamamız gerekiyor.
Birey olarak mutluluğumuz söz konusu olduğunda, listemizdeki birçok ögeye erişebiliriz ama bu bizi uzun süre mutlu etmez. Hâlâ güvensiz – hayal kırıklığından, başarısızlıktan ve kaybetmekten korkan – kişiler olacağız çünkü bu insan olmanın doğasında var. Kırılganlık değer verdiğimiz her şeyin bir parçası. Listemizdeki amaçlara ulaştığımız anda onları yenileriyle değiştireceğiz. Her zaman daha güvende, daha istikrarlı, daha emin olabiliriz. Her zaman daha iyisini yapabilir ve sahip olduklarımızı arttırabiliriz.
“Daha mutlu olurdum eğer…” yanılsamasının tuzağına düşmeye başladığımızda, hayatta önemli olan diğer şeyleri gözden kaçırırız. İnsanlar böylece hayatlarının sonuna gelir ve sürekli yanlış tercihler yapmış oldukları için pişman olurlar. Örneğin çok çalışmak ve sevdiklerine yeterince zaman ayırmamak veya kendi hayallerinin peşinden koşmaktansa başkalarının beklentilerini karşılamak. Sevdiklerine zaman ayırmak ve hayallerinin peşinden koşmak seçenekleri kontrolümüz altında değildir ama nasıl yaşamamız gerektiği konusunda çok daha önemlidirler. Nihayetinde bizim ve umursadığımız kişiler için iyi olanlar onlardır.
Mutluluk Bir Sonuç Değil
Bu yüzden mutluluğu bir sonuç olarak – listemizdeki ögelere erişmenin sonucu – görmektense onu, neyin gerçekten önemli olduğunu keşfetme süreci olarak görebiliriz. Bunu kavrayışımızın psikolojik kapasitesinden yararlanarak yapabiliriz: alçakgönüllülük, merak ve şefkat.
Öncelikle, bizi neyin mutlu ettiğinden – iyi bir ilişki, iş, ev, vesaire – emin olmak yerine hayatın karışık dolambaçlı yollarının bizi nereye götüreceğini ve dolayısıyla en önemli önceliğimizi her an bilmediğimiz konusunda daha mütevazı olabiliriz. İkincisi, aklımızdaki her şeye aceleyle ulaşmaya çalışmak yerine planlarımızda yer işgal etmeyen hayattaki diğer şeyler hakkında daha meraklı olabiliriz. Üçüncüsü, işler plana uygun gitmediğinde kendimizi ya da başkalarını suçlamak yerine daha merhametli olabilir, olanlardan ders çıkarıp uyum sağlayabiliriz.
Tevazu, merak ve şefkatle, dilek listemizin ötesinde önemli olanları keşfetmeye başlayabiliriz. Elbette, bu süreç sonsuza kadar mutlu yaşamamızı sağlamayabilir ama mesele bu değil. Mesele, bizim için gerçekten iyi olan şeyleri, umursadığımız insanları ve kurmak istediğimiz toplumları gözden kaçırmadan hayatlarımızı geliştirmeyi denemek.
Basit Çözümleri Benimsemektense…
Bir kez hayatımızda bu değişimi gerçekleştirdiğimizde aynı dersleri sosyal düzeyde uygulamaya başlayabiliriz. Nasıl aklımızda bizi mutlu edeceklerin bir listesi varsa, aynı zamanda hepimizi daha iyi duruma getireceğini düşündüğümüz şeylerin de bir listesi var. Liberaller için bu liste daha çok kamu harcaması ve fırsat eşitliği içerebilir. Muhafazakârlar için, liste sınırlı bir hükümet ve daha çok bireysel özgürlük içerebilir. Ama her iki taraf kendi sosyal ilerleme görüşlerini daha az kesinlik, baskı ve suçlama ve daha çok tevazu, merak ve şefkat ile düşünürse bir ortak payda bulmak mümkün olabilir.
Sonuç olarak karmaşık sosyal sorunlar için basit çözümleri benimsemektense, bu sorunların altında yatan sebepleri ve nasıl gerçek, uzun süreli sosyal değişim yaratılacağını kavramaya başlayabiliriz. Örneğin, suç politikasının daha sert hapis hükümleri gibi cezalandırıcı politikalarla eski suçlular için fırsatların arttırılması gibi rehabilitasyon politikaları arasında bir savaşa indirgenmesi gerekmiyor. Onun yerine hastalıkların sosyal etkenlerini anladığımız şekilde suçun sosyal sebeplerini tanımlayabiliriz. Suçu uzun vadede azaltmanın, yoksulluk ve eşitsizlik gibi altta yatan meseleleri ele almak kadar sokaklarda daha çok polis bulundurmayı da gerektirdiğini anlayabiliriz.
Bu şekilde mutluluğu düşünme şeklimizi dönüştürdükçe toplumu daha iyi anlayabilir ve dönüştürebiliriz. Bizi nelerin mutlu ettiği hakkındaki basit düşünceler sosyal sorunlara basit çözümler üretmemiz için cezbeder. Fakat gerçekte neyin önemli olduğu konusunda daha geniş görüşlü ve daha meraklı olursak, çağımızın büyük kişisel ve sosyal zorluklarının üstesinden gelme şansımız artabilir.
Not 1: Sam Wren-Lewis’in 24 Mart 2020 tarihinde openDemocracy blogunda yayımlanan yazısından Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Larm Rmah – Unsplash