Bazen zamanın nasıl geçtiğini anlamak zor olabiliyor.  Gerek anonim olsun, gerek kendi adım altında olsun, altı aya yakın süredir Sosyal Ekonomi için makale, haber ve blog yazılarını çeviriyorum. Sosyal ve dayanışma ekonomisiyle ilgili en güzel şeylerden bir tanesi de, bu alanda çalışanların sadece kendi çalışmalarını değil, başkalarının çalışmalarını da duyurmak ve paylaşmaya yönelik bir eğilimlerinin olması. İnsanlar dayanışmanın ekonominin temeli olabileceğini savunurken işbirliği lafta kalmıyor.

Çevirdiğim metinler çoğunlukla kooperatifler, alternatif ekonomi hakkındaki teoriler ve onların uygulamaları, çevrenin korunması ve bireyler arası dayanışma hakkındalar. Böyle olunca insan özellikle dikkat etmese bile konu hakkında belli bir birikim ediniyor. Burada, üstünde çalıştığım yazılarda dikkatimi çeken örüntü ve eğilimlerden bahsetmek istiyorum. Bunlar sadece tek bir kişinin gözlemleri ama yine de farklı bir bakış açısı sağlayabilmeyi umuyorum.

Çevirdiğim yazıların hepsi İngilizce, fakat uygulamaların kendisi İtalya, İspanya, Amerika ve İngiltere gibi dünyanın farklı yerlerinden geliyor. Hepsi, kendi yaşadıkları koşullara uyarlanmış fakat aynı prensibe uyan fikirler üretiyor. Küresel çapta daha az rekabetçi ve saldırgan, daha işbirlikçi ve ılımlı bir ekonomiye yönelik bir eğilim olduğunu görmek gerçekten çok güzel. Tüm dünyaya yayılmış küçük çaplı hareketler, tek bir bölgede toplanmış devasa girişimlerden daha etkili olma potansiyeline sahip.

Tabii ki, sosyal ve dayanışma ekonomisi geniş bir konu. Ve bu alanda emek veren insanların uğraştıkları sorunlar ve onlara buldukları çözümler birbirinden çok farklı. Genel olarak gördüğüm en yaygın model, küçük ve yerel çaplı toplulukların kendilerini umursamayan büyük çaplı modellere karşı bir seçenek oluşturmaları. Günlük hayatta yaşadığımız sorunlara her gün karşılaşabileceğimiz sıradan kişilerin kendi çarelerini bulmaları.

Küçük ama Önemli

Bir örnekte vatandaşların yaşadıkları şehirdeki aksi takdirde kullanılmayacak yemeği ihtiyaç sahiplerine ulaştırarak gıda israfı ve açlığa aynı anda savaş açtığını görüyorsunuz. Bir diğerinde atıklar geri dönüştürülerek yerel sermayeye katkı sağlıyor. Özellikle yerel tarım ve ona bağlı yerleşimlerin bu tür uygulamalara başvurduğu sık sık görülüyor. Her halükarda, bunlar yüksek bir sermayeye sahip olmadan anlamlı işletmeler kurulabileceğini ve gönüllü organizasyonların da kâr amacı güden şirketler gibi bulundukları ekonomik sistemde bir fark yaratabileceğini gösteriyor.

Bir yandan da iktisatçılar, uygulamacılarla beraber ekonomiyi düşünme şeklimizi değiştirmeye çalışıyorlar. Sürdürülebilir, eşitlikçi ve insan-doğa merkezli modellere duyulan ihtiyaca dikkat çekiyorlar. İnsanları ofislere kapatıp salt kâr için çalıştırtmaktansa birbirleriyle ve çevreleriyle iletişim kurmalarına izin verecek (ve hatta bunu cesaretlendirecek) çalışma planları öneriyorlar. Sırf pratik uygulamalar olmadığı için teorik çalışmaların rolünü küçümsememek lazım. Farklı bir sistemin hayalini kurmak, ona ulaşmanın ilk adımı olabilir.

Kenojuak Ashevak, The Enchanted Owl (1960)

Gelişme için Yer Var

Gerçi tüm bu gelişmelere rağmen, sosyal ve dayanışma ekonomisinin mükemmel bir sistem olduğu söylenemez. Hâlâ sorunlar yaşanıyor. Hareket hâlâ ana akım değil. Büyük ölçeklerde faaliyet gösteren birçok kooperatif ve kâr amacı gözetmeyen kuruluş olsa da, ironik şekilde aralarında bir işbirliği eksikliği görülebiliyor. Maalesef birçok üye, bir hevesle katılıp sonradan yeterince etkin olamıyor. Oysa çoğu örnekte görülüyor ki bu tür hareketler en çok, uygulayanlar dayanışma ekonomisini bir yaşam biçimi haline getirdiklerinde başarıya ulaşıyor.

Yakın zamanlarda kooperatiflere yönelik eğilim, çoğunlukla mevcut çözümlerin değişen dünyada yeterli olmaması gibi görünüyor. Dolayısıyla, insanların konuyla ilgisi, bazen samimi bir ilgi olmaktansa çaresizlikten kaynaklanıyor gibi. Elbette bu uzun vadede daha çok kişinin desteği geldikçe anlamsız hal alabilir. Gerçi şu anki haliyle sosyal ve dayanışma ekonomisinin faaliyetlerinin fark edilir büyüklükte bir kısmı, geleceğe yönelik uzun vadeli yatırımlardansa kısa dönemli problemlere geçici çözümler bulmaya yönelik.

Bence sosyal ve dayanışma ekonomisi şu anda dünyanın en büyük sorunlarından bazılarını çözme potansiyeline sahip. Yalnız ekonomik eşitsizlikler değil, aynı zamanda iklim değişikliği ve toplumlardaki kutuplaşma da küresel çapta insanı ve doğayı destekleyen bir ekonomik modelle savaşılabilecek problemler. Günümüzde yaşanan çevresel ve sosyal sıkıntıların önemli bir bölümünün aşırı hırslı ve çizgisel büyüme odaklı ekonomik eğilimlerden kaynaklandığı fikrindeyim.

Gelecekte sosyal ve dayanışma ekonomisi nereye gidebilir bilmiyorum. Bence yeni bir iktisadi paradigma olma potansiyeli var. Fakat eğer öngörülebilir bir gelecekte bunu sağlamak istiyorsak, sıkı çalışmaya ve birbirimizi daha iyi dinlemeye ihtiyacımız var.

Kategori(ler): Görüş Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.