Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği (Hayat Sende Derneği), devlet koruması altında yetişen bir grup idealist genç tarafından 2007 yılında kurulmuş. Devlet korumasında yetişen çocuk ve gençlerin özellikle sosyal yoksunluk sorununa yenilikçi çözümler bulmak amacı doğrultusunda çalışan dernek, başarılı çalışmalarıyla birçok ödül kazanmış.

Bu söyleşiyi, derneğin kurucularından ve yönetim kurulu üyesi Abdullah Oskay ile yaptık. Hayat Sende Derneği’nin kuruluşundan bugüne kadarki hikâyesini ve Türkiye’de sivil toplumun durumu hakkındaki görüşlerini öğrendik. Örgütlenmenin farklı boyutlarındaki deneyimlerine dayanan değerlendirmelerini bizimle paylaştığı için kendisine teşekkür ederiz.


İnsanların sivil topluma, sivil toplumun insanlara inanmaktan başka çaresi yok

Abdullah Bey, sizi tanıyarak başlamak isteriz. Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?

Merhaba, İsmim Abdullah Oskay. Devlet korumasında yetiştim. Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunuyum. 18 yıldır kamuda çalışmaktayım. Kalkınma ve dış ticaret alanlarında çalıştım. Şu anda yurtdışında görevime devam etmekteyim.

Kamu görevlerimin yanı sıra, ülkemizin iktisadi ve sosyal kalkınması arasındaki farkı da görerek, sivil alanda da gönüllü çalışmalarda bulundum. Koruma altındaki çocukların hayatlarında olumlu dönüşümler yaşanması ana amacım oldu. Sivil toplum alanındaki örgütlenme deneyimlerimin ele alındığı birkaç kitap da yakın dönemde basılacak.

Hayat Sende Derneği’nin hikâyesi nedir? Kuruluş amacından, nasıl ve kimlerle hayata geçirildiğinden bahseder misiniz?

Hayat Sende Derneği, 2007 yılında yetiştirme yurdundan ayrılan bir grup idealist genç tarafından kuruldu. Yurtta yetişen çocuk ve gençler hayatlarının birçok alanında sorunlarla karşılaşıyor. Ayrımcılığa uğrama, haklarına erişememe, medyada ve toplumda etiketlenme ve dışlanma gibi. Bunlarla mücadele etmek, koruma altında yetişen çocuk ve gençlerin hayatlarına yenilikçi çözümler getirmek amacıyla derneği kurduk. Uluslararası alanda çocuk koruma sistemlerine ilişkin derinlemesine araştırmalar yapmak, bu modelleri ülkemize uyarlamak, koruma altındaki ya da korumadan ayrılan bireylere hukuki ve psikososyal destekler vermek, üniversite eğitimine devam eden gençlere burslar sağlamak ana amaçlarımız oldu.

İdealizmimizden başka bir şeyimiz yoktu

Derneğinizin kuruluşunda destek aldınız mı?

Hayır. Hayat Sende Derneği tamamen öz örgüt, yani korumadan ayrılan bir grup gençle yola çıktı. İdealizmimizden başka bir şeyimiz yoktu. İlk yıllar çok zorlandık ama zaman içinde oturttuk. İlk aşamada projelerle kurumsal kapasite geliştirdik. Projelerin bir noktadan sonra sivil toplumu kolonize ettiğini, dönüşüm kapasitesini sınırladığını, bürokrasinin yoğunluğu nedeniyle kurumun hantallaştığını düşünüyoruz. Bu nedenle toplumla derinlemesine ilişkiler kuran, bireysel bağışçı sayısı yüksek, sorunun toplumsal sahiplenmesiyle ileriye doğru atılım yapmaya çalışan bir yapı olmaya çalışıyoruz desek şu andaki yapımızı doğru anlatmış oluruz herhalde.

Son olarak eklemek istediğim, Türkiye’de sivil toplumun kendi içinde de demokrasi sorunu var. Biz derneğin ikinci nesliyiz. İlk nesil bize bırakmıştı. Biz de bu dönem, yaklaşık 8 yıldan sonra Kasım ayında derneği başka bir ekibe devretmeye hazırlanıyoruz. Ahmet Haşim’in deyimiyle aşk bile değişmeyince ölürken, bizim çok inandığımız bu sosyal davanın daha da sahiplenilmesi ve sürdürülebilir kılınması için bunu elzem görüyoruz. Sivil toplumda çalışırken özel hayatı ve diğer birçok ilgi alanımızı ihmal ediyoruz. Birkaç yıl ara verip, yeni ve yenilenmiş şeklimizle belki döneriz tekrar derneğe belki de yeni ufuklara açılırız. Zaman gösterecek ama bunun olması gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye’de üye temelli örgütlenme oldukça çetrefilli

Şu anda Hayat Sende Derneği’nin üye sayısı nedir? Üyelerin dernek çalışmalarına katılımı nasıl?

Derneğimizin üye sayısı yüz civarında. Türkiye’de üye temelli örgütlenme, bürokrasisinden dolayı oldukça çetrefilli. Bu nedenle üye sayımız az. Var olan üyelerde de sahiplenme, aidat ödenmesi gibi noktalarda sorunlar yaşanmıyor desek yalan söylemiş oluruz. İnsanlar üyelikten çekiniyor ama gönüllü ve bireysel bağış konusunda binlerle ifade edilebilecek destekçilerimiz var.

Çok sayıda gönüllünüz olduğunu söylediniz. Gönüllüler ile hangi esaslara göre çalışıyorsunuz?

Birçok alanda gönüllü çalışanlarımız oldu, oluyor. Gönüllü Çeviri Ağı var mesela ve içinde 200 civarı gönüllü çevirmen var. Bunlar uluslararası alandan çocuk koruma sistemine ilişkin çeviri yapıyor. Çocuk Destek Hattımız var. Burada ise 30 civarı psikolog, psikiyatrist, sosyal hizmet uzmanı ve avukat hukuki ve psikososyal yönlendirmeler yapıyor. Bunun dışında da stajyer ve gönüllülerimiz oluyor farklı alanlarda. Bunun için www.hayatsende.org sitesinden Gönüllü El Kitabını incelemelerini öneririz bu satırların okuyucularından.

Dernekte kararlar nasıl alınıyor?

Yönetimde kararlar tartışarak ele alınıyor. Genel Sekreterlik var. Bu birim yönetime bağlı çalışıyor. Yönetim, Genel Sekreterliği, Genel Sekreterlik de yönetimi alandaki trendler ve yapılması gerekenler hakkında bilgilendiriyor. Stratejik plan ve çalışma programı yapılırken, sivil toplumdan kaynak geliştirme, iletişim, gönüllü yönetimi, vb. farklı alanlardan uzmanlarla toplanılıyor. Ayrıca çocuk koruma sisteminde süregiden yaklaşımlarla ilgili de alanda çalışan sosyal hizmet uzmanı, vb. kişilerden oluşan bir danışma kurulumuz var. Tüm bu yapılara rağmen çok katılımcı, çok demokratik, çok yapıcı demek istiyor insan ama maalesef sivil toplum örgütlerinde belirli bir noktadan sonra uzmanlaşma başladıkça yönetimin süregiden olaylara yabancılaşması, hızına yetişememesi normal oluyor. Gene de ülkemizdeki yapısal sorun olarak tek kişilik dev kadro STÖ’lerinden kat be kat iyiyizdir diye umuyorum.

Derneğinizin bağışlar dışında bir gelir kaynağı var mı?

Bir iktisadi işletme kurduk. Kendi çapında ilerliyor ama istenen noktada değil. Bağışlar, özellikle bireysel bağışlar ana gelirimiz. Kabaca gelirlerimizin %75’i bireysel bağışlardan oluşuyor. Bunu da bize inanan kişiler veriyor. Sivil toplumda en önemli sorun şeffaflık ve bizim şeffaflık politikamız bireysel bağışçılarımızın sayısının yüksek olmasındaki ana etken.

Bu çocuk ve gençler sosyal yoksun

Tamamladığınız projelerden bahseder misiniz?

Galtung, bireyin potansiyelini gerçekleştirmesini engelleyen her türlü şiddeti yapısal şiddet olarak niteler. Ayrımcı söylem, beden dili ve uygulamalar koruma altında yetişen çocuk ve gençlerin potansiyelini gerçekleştirmesinin önündeki yapısal şiddetler. Bu çocuk ve gençler eğitim hayatında, iş hayatında, sosyal hayatta birçok ayrımcılıkla karşılıyor. Evlenmek istediğinde “Ben yurtta yetişmiş gelin istemem” diyen de var, “Çocuğumu yuvalı Zehra’yla oturtmayın” diyen de. Bu çocuk ve gençler maddi değil, sosyal yoksun. Projelerimiz de buna yönelik oluyor. Medyada, toplumda, eğitim ortamında, iş ortamında bu çocuk ve gençlere yönelik ayrımcılıkla mücadele edilmesi için birçok proje gerçekleştirdik. Burslar, hukuki ve psikososyal destekler, kamplar da en önemli sosyalleşme imkânları sunduğumuz çalışmalarımız.

Mobil uygulamayı hayata geçirmek istiyoruz

Gerçekleştirmek isteyip de gerçekleştiremediğiniz bir projeniz var mı?

Dünyada korumadan ayrılan bireylerin sorunlarına ilişkin en yenilikçi çalışmaları yapan STÖ, Avustralya’da bulunan Create Vakfı. Biz uluslararasılaşması yüksek olan bir yapıyız. Uluslararası alanda birçok ağın içindeyiz. Create Vakfı da takip ettiğimiz bu yapılardan biri ve ‘Sortly’ diye bir mobil uygulaması var. Bu mobil uygulamanın içeriğini yaklaşık iki yıllık hummalı bir çalışmanın ardından Türkiye özelinde oluşturduk ve “Koruma Sonrası Rehber” diye yayınladık. Şimdi bu içeriği mobil uygulama haline getirmek istiyoruz. Bu uygulamayla korumadan ayrılan bireylerin ihtiyaç duyacağı tüm bilgi, danışmanlık ve yönlendirmeyi aynı anda verebilecek bir altyapı ile ülkemizdeki bu gençlerin tümüne etkili bir şekilde ulaşmak istiyoruz. Hayata geçirmek istediğimiz bu uygulamanın bedeli 50 bin TL civarı ve bu konuda desteğe ihtiyacımız var.

Bir dernek olarak kendinizi tanıttığınızda kişilerden ve kurumlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz? Daha genel olarak, Türkiye’de sivil topluma bakış nasıl?

Sivil toplum ülkemizde maalesef gelişmemiş bir alan. Vakıflar derneklere göre daha prestijli görülüyor. Birçok vakıf ise dernek gibi çalışıyor ve bu vakfın mantığına aykırı. Dernek kişi topluluğu ve çok daha demokratik ve katılımcı olması gereken bir yapı. Derneklerin sorunları saymakla bitmez. Bunlarla ilgili Hayat Sende’nin sitesinde yayınlar kısmında birkaç kitap da yazmıştım. Orada tüm bu sorunlara ulaşabilir okuyucular. Genel olarak söylemek gerekirse ülkemizde sivil alan zaten dardı ve emeklemekten yürümeye geçmişti ama 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan travma sivil toplumu tekrar emekleme dönemine gönderdi. Sosyal sermayesi zayıfladı ülkenin. Tekrar insanların sivil topluma, sivil toplumun insanlara inanmaktan başka çaresi yok.

Sivil toplum alanında önemli bir beyaz yakalı açığı var

Dernek kurmak ve yürütmekte, temel sorunlar sizce neler?

Dernek olmak kolay, dernek kalmak zordur. Bürokrasi derneklerde yoğundur. Toplumun ve devletin derneklere ve örgütlenmeye bakışı iyimser olmaktan uzaktır. Sivil görünümlü olup, sivil olmayan birçok yapı vardır. Sivil toplum örgütleri kapsayıcılıktan uzak, tek kişilik dev kadrolardır. Bireysel bağışçılık kültürü zayıftır. Lobi ve savunuculuk, bilgi işleme, profesyonelleşme sivil toplumda yok denecek kadar azdır. Dernekler aslında verimli çarpanı yüksek, oldukça etkili ve yenilikçi yapılar olması gerekirken, siyaseten araçsallaştırılmış yapılar haline gelmiştir. Örnek vermek gerekirse, bir engelli derneği kurulur, belediye başkanını ziyarete gider ve kendisine bir ofis ister. Belediye bunu tahsis eder. Engelli gününde belediye başkanı dernek başkanını arar. Diyalog kabaca şöyledir: “Başkan, üç beş engelli getir de, ben de basını davet edeyim, birlikte bir açıklama yapalım.” Aslında bu tarz derneklere dolgu malzemesi demek yerindedir. Sivil toplumun çok büyük bir kısmı maalesef bu şekildedir.

Bu demek değil ki, sivil toplum tamamen kangren. Aksine, sivil toplum alanında önemli bir beyaz yakalı açığı vardır. Sivil toplum ülkemizde tam anlamıyla “koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler” özdeyişini yansıtmaktadır. Aktivist ruhlu, değişime inanan beyaz yakalılar bu alana yönelirse kariyerlerini çok hızlandıracaklarını, mutlu olacaklarını da bilmemeliler. Kimse tabii sivil topluma “Aaa burada kariyer varmış, gideyim bir kariyer yapayım” diye çıkmıyor. Zamanla hobisi tutkuya, tutkusu işe dönüşüyor. En azından bende böyle oldu ve hayatımda ne öğrendiysem yenilik adına sivil toplumda öğrendim diyebilirim.

Bir kooperatife öncülük etmek istiyorum

Örgütlenmenin farklı boyutlarında yer alan birisi olarak hangi tür örgütlenmeyi önerirsiniz?

Ben önümüzdeki dönemde bir kooperatife öncülük etmek istiyorum. Bu konuda tecrübem yok ama araştırıyorum. Kooperatiflerin daha dirençli, daha katılımcı, yerele duyarlı, daha demokratik olduğunu düşünüyorum. Benim kendi adıma takıntım hiyerarşi. Bence insan önce hiyerarşiyi yaratarak önce tür içi tahakküme, oradan da türler arası tahakküme, en sonda da çevre üzerindeki tahakküme evrilen “uygarlık” adını verdiğimi yapıyı kurmuş. Bu noktada benim üzerimde “Toplumsal Ekoloji” kitabının yazarı Murray Bookchin’in görüşleri çok etkili.

Küresel değer zincirleri gibi süslü lafların altında şirketlerin aşağıdakilerin kararlarını hiç dikkate almadan kararlar almalarını, bir gecede binlerce işsizi geride bırakıp fabrikaları taşımalarını, çevreyi hırpalamalarını anlamlandıramıyorum. Sosyal girişimcilik, sosyal işletme, vb. yapıların da kapitalizmin yüz gerdirmesi olduğunu düşünüyorum. Bunlar da tüm karmakarışık sorunları piyasa bazlı, piyasa içinde çözmeye çalışıyor. Vakıf zaten özel mülkiyetin çocuğu. Bunun yerine, insanların emeklerine yabancılaşmadığı kooperatif benzeri bir yapılanmanın bu sorunların bir kısmına panzehir olabileceğine inanıyorum.

Daha da rafineleşmek istiyoruz

Derneğinizin ileriye yönelik planları nelerdir?

Daha da rafineleşmek istiyoruz. Herkes için her şey olmaya çalışırsak, kimse için bir şey olamayacağımızı giderek daha iyi, daha derin anlıyoruz. TEGV bile misyonunu 10 yılda oturtmuştu. Bizde de aynen öyle oluyor. Şu anda stratejilerimizi çocuk koruma sistemi destek hattı, korumadan ayrılan bireylerin hayata uyumu, eğitim, kamp ve burs üzerine eviriyoruz. İnşallah gelecek yönetim döneminde bu stratejilerden en az birisi daha elenir ve daha da rafine oluruz.

Son olarak eklemek istedikleriniz…

Sosyal Ekonomi Platformunu ilgiyle izliyorum. Yolumu önümüzdeki yıl Muğla’ya düşürmek ve sizlerle tanışmak istiyorum uygun olduğunuzda. Yıllardır Türk akademisinin toplumdan kopukluğu konusunu kendimce de birçok yerde dile getirdim. Bilgiyi yalnız tozlu raflara bırakmadığınız, böyle bir girişime öncülük ettiğiniz, bu girişimi çağın ruhuna uygun mecralarla yaygınlaştırdığınız için sizlere bir öğrenciniz, bu ülkenin bir vatandaşı olarak ayrıca teşekkür ederim.

Yurtdışı görevimin bitmesine yaklaşık 2 yıl var. İki yıl sonra da dönünce geçen yine blogunuzda paylaşılan yazılardan biri olan Holiday Exchange benzeri bir yapılanmayı kooperatif şeklinde hayata geçirmeyi düşünüyorum. Bu konuda da seneye geldiğimde yüz yüze görüşüp fikirlerinizi de almayı çok isterim.

Hayat Sende Derneği’ni kurarken sizler gibi değerli bir hocam olan Ankara Üniversitesinden Klinik Psikolog Prof. Dr. Neşe Erol’un yönlendirmesi çok etkili olmuş ve kendisinin fikirleri sonradan çocuk koruma sisteminde en etkili çalışmalar yapan derneklerden birinin oluşumuna vesile olmuştu. Umarım yaktığınız ateş aynı şekilde ivmelenir ve toplumsal pozitif dönüşümde öncü çalışmalara imza atılır.

Ben özellikle büyümeme, logo karşıtlığı ve minimalizm konularına ilgi duyuyorum. Beni her zaman bir öğrenciniz, bir arkadaşınız olarak görüp, çalışmalarınızda ihtiyaç duyduğunuz her anda şu aşamada uzaktan da olsa işlerinize dâhil edebileceğinizi ve her türlü yardımı size sunmaktan keyif alacağımı belirtmek isterim.

Kategori(ler): Söyleşiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.