George Monbiot, her zamanki etkileyici tarzıyla bu kez insan doğası üzerine düşünüyor. İnsanların, iktisadi insan (homo economicus) gibi davranmadıklarını, kendilerini bencil olmayan değerlerle özdeşleştirdiklerini gösteren araştırma sonuçlarını yorumluyor. İnsan doğasına ilişkin yersiz kötümserliğimiz bizi eylemsizliğe mahkûm ediyor ki Monbiot’a göre gerçek tehlike burada yatıyor.


Neden insan doğasına dair kötümserlik yersiz

Kendinizi insanların sonu gelmez vurdumduymazlığına ve bencilliğine karşı boşu boşuna mücadele ederken mi buluyorsunuz? Etrafınızda olanları umursadığınız halde başkalarının bunu yapmadığı hissiyle mi boğuşuyorsunuz? Sizce medeniyet ve Dünya’daki yaşamın kalanı insanoğlunun duyarsızlığı yüzünden hapı yuttu mu? Yanıtınız evetse, yalnız değilsiniz. Ama haklı da değilsiniz.

Common Cause Vakfı tarafından yapılan ve gelecek ay yayımlanacak bir çalışma iki çığır açan buluşu ortaya seriyor. İlki, ankete katılan 1.000 kişinin büyük çoğunluğu (%74) kendini bencil değerlerden ziyade bencil olmayan değerlerle daha güçlü bir şekilde özdeşleştiriyor. Bu demek oluyor ki para, şöhret, konum ve güçten çok yardımseverlikle, dürüstlükle, merhamet ve adaletle ilgililer. İkincisi ise benzer bir çoğunluğun (%78) başkalarının gerçekte olduklarından daha bencil olduğuna inanmasıdır. Başka bir deyişle, diğer insanların fikirleri hakkında korkunç bir hata yapıyoruz.

Güvene ne oldu?

İnsanlığın baskın özelliğinin ortaya çıkması, yani insanlık, davranışsal ve sosyal bilimlerdeki güncel gelişmeleri takip edenleri şaşırtmamış olsa gerek. Bu bulgulara göre insanlar, aslen, doğaları gereği iyiler.

Frontiers in Psychology dergisinde çıkan bir inceleme yazısı, kendi türümüzün akraba olmayan üyelerine karşı davranışımızın “diğer hayvanlara kıyasla muazzam ölçüde sıra dışı” olduğuna dikkat çekiyor. Şempanzeler yiyeceklerini kendi grup üyeleriyle paylaşsalar da bunu genellikle diğerlerinin saldırgan dilenciliğine maruz kaldıktan sonra yaparlar ve yabancılara karşı şiddet göstermeye meyillidirler. Yazarların belirttiği üzere şempanzeler, insanlardan ziyade neoliberal mitolojinin  homo economicus’ları gibi davranırlar.

Öte yandan insanlar aşırı sosyaldir: Gelişmiş bir empati kabiliyetimiz, başkalarının ihtiyaçlarına karşı benzersiz bir hassasiyetimiz, onların refahı hakkında benzersiz bir endişe düzeyimiz ve bu özelliklerimizi genelleştirip uygulamamızı sağlayacak ahlaki normlar yaratma yetimiz var.

Bunlar gibi özellikler hayatımızın öyle erken aşamalarında kendilerini gösterir ki doğuştan gelmeleri çok mümkün. Başka bir deyişle, bu yönde evrimleşmiş olabiliriz. 14 aylık olduklarında çocuklar birbirlerine yardım etmeye başlar, örneğin diğer çocukların ulaşamadıkları nesneleri onlara uzatırlar. İki yaşına bastıklarında değer verdikleri nesneleri paylaşmaya başlarlar. Üç yaşında diğer insanlar ahlaki normları ihlal ettiğinde itiraz etmeye başlarlar.

Infancy dergisinde çıkan fevkalade bir makale ödüllendirilmenin bunlarla hiçbir ilgisi olmadığını gösteriyor. Üç ila beş yaş arasındaki çocuklara, birine yardım ettikleri ilk seferde ödül verilmişse ikinci kez yardım etme olasılıkları daha düşüktür. Başka bir deyişle, dışarıdan gelen ödüller, içkin yardım etme arzusunu köstekliyor. (Ebeveynler, iktisatçılar ve bakanlar, lütfen not alın.) Bu çalışma aynı zamanda bu yaşlardaki çocukların sıkıntıda olduğunu düşündükleri kişilere yardım etmeye daha gönüllü olduklarını ve bunu kim yaparsa yapsın (kendileri ya da bir başkası) birinin yardım ettiğini görmek istediklerini de bulguladı. Yani, eylemleri iyi görünme arzusundan ziyade, diğer insanların refahı hakkında gerçek bir endişeden kaynaklanıyor.

Peki neden? Evrimin katı mantığı nasıl böyle sonuçlar üretebilir? Bu, hararetli tartışmaların konusu. Bir düşünce okulu özgeciliğin birbirine yakın insanlardan oluşan küçük gruplarda yaşamaya verilen mantıklı bir yanıt olduğunu ve evrimin artık çoğunlukla yabancılardan oluşan büyük gruplarda yaşadığımız gerçeğine yetişemediğini söylüyor.

Bir başkası ise çok miktarda özgeci insan içeren büyük grupların çok sayıda bencil bireyi olan büyük gruplara üstün geleceğini savunuyor. Üçüncü bir sav ise işbirliğine yatkınlığın hangi grupta bulunduğunuzdan bağımsız olarak hayatta kalma olasılığınızı arttırdığında ısrar ediyor. Mekanizma ne olursa olsun, sonuç kutlamaya değer.

O halde niye insan doğasına yönelik böylesine karanlık bir görüşü koruyoruz? Kısmen tarihi sebepler yüzünden. Hobbes’tan Rousseau’ya, Malthus’tan Schopenhauer’e, insan evrimine dair kavrayışları Yaradılış Kitabıyla sınırlı felsefeciler, insanların “doğal haline” (içkin, atalardan gelen özelliklerimiz) dair ikna edici, etkili ve feci şekilde yanlış açıklamalar ürettiler. Bu konu üzerine spekülayonları uzun zaman önce “tarihi tuhaflıklar” diye etiketlenmiş yüksek bir rafa terk edilmeliydi. Ama nasılsa zihinlerimiz üstündeki hâkimiyetleri hâlâ ortada.

Başka bir sorunsa – neredeyse tanım itibariyle – kamusal hayatı kontrol edenlerin çoğunun şöhret, para ve güce dair tuhaf bir saplantısı olması. Aşırı benmerkezcilikleri onları küçük bir azınlığa yerleştiriyor ama onları her yerde gördüğümüzden insanlığı temsil ettiklerini düşünüyoruz.

Medya servete ve güce tapınır, dahası bazen özgecil davranışlara karşı öfkeyle saldırır. Geçen ay Daily Mail’de Richard Littlejohn Yvette Cooper’ın evini mültecilere açma kararını “gürültülü duygu gösterilerinin sakin zekânın yerini almasının” kanıtı olarak gösterdi (kendisi sakin zekâsıyla meşhur olduğundan). Suriye’den kaçan insanların çektiği acıları hiç “iplemediği” hakkında övünmeden önce “bunların hepsi siyasi fırsatçılık, yardımsever görünmek için,” diye fikir yürüttü. Ruh hastasıymış gibi konuşup yazan insanlara verilen platformlar gerçekten ilgimi çekiyor.

İyi hallerimiz atılgan ve kucaklayıcı

İnsan doğasına dair yersiz kötümserliğin etkileri mühim. Vakfın anketinin ve mülakatlarının ortaya koyduğu üzere, insanlık hakkındaki fikirleri en karamsar olanlar  oy vermesi en az olası olanlar. Ne anlamı var ki, diye düşünüyorlar, eğer herkes kendi bencilce çıkarları için oy veriyorsa. İlginç şekilde – ve benim siyasi eğilimimi paylaşanlar için endişe verecek şekilde –  liberallerin muhafazakârlara kıyasla diğer insanlar hakkında daha karamsar bir bakış açısına sahip olma eğiliminde olduğu keşfedildi. Seçmen tabanını büyütmek mi istiyorsunuz? İlerici siyasetin yeşermesini mi istiyorsunuz? O zaman diğer insanların çoğunlukla iyi niyetli olduğunu etrafa yayın.

İnsanları sevmemek, onlara nefret duymak sadece gözü doymaz, siyasi sistemlerimize hâkim olmaya meyilli güç delisi azınlığın önünü açar. Eğer ne denli istisnai olduklarını bilseydik onları kovup yeni liderler aramaya daha istekli olabilirdik. Karşı karşıya olduğumuz gerçek tehlikeye katkıda bulunan şey; genel bir bencillik değil, genel bir eylemsizliktir. Milyarlarca düzgün insan dünya yanarken sessizce kahırlanıyor; başka kimsenin umursamadığına inandıklarından hareketsiz kalmışlar.

Yalnız değilsiniz. Dünya sizin yanınızda, henüz sesini çıkaramasa da.


Not 1: George Monbiot’un Evonomics sitesinde 25 Haziran 2016 tarihinde yayımlanan yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim

Not 2: Öne çıkan görsel, Marten NewhallUnsplash

Kategori(ler): Görüş Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.