ABD’de 2007-2008 krizinden bu yana işçi kooperatiflerinin sayısında hızlı bir artış yaşanmakta. Yeni kurulan işçi kooperatiflerinin bir kısmını restoranlar, kafeler ve fırınlar oluşturuyor. Peki, kooperatifler restoranları kurtarabilir mi? ABD’den gelen örnekler işçi kooperatiflerinin zor durumdaki restoranlar için bir çıkış olabileceğini üstelik gıda sektöründe büyük değişiklikleri tetikleyebileceğini gösteriyor.


“Kuralları biraz değiştirecek yeni bir fikre ihtiyacımız var.”

Geçen Mart’taki kapanmalar Baltimore’un sanat mahallesindeki pizzacı ve müzik mekânı Joe Squared için neredeyse sonu getiriyordu. Popüler restoran yakın zamandaki genişleme yüzünden zaten hatırı sayılır bir borç altındaydı; birdenbire açık oldukları saatleri kısaltmak ve masaları kaldırmak zorunda kaldılar. Genel Müdür Okan Arabacıoğlu, dükkân sahibi Joe Edwardsen’le birlikte telaşla hesapları tutturmaya çalıştıklarını anımsıyor. En sonunda kömürde pişen pizzalarının kalitesinden ya da çalışanlarına ödedikleri geçimlik ücretten taviz veremeyeceklerine karar vermişler. “Burada artık, tamam kapatalım noktasındaydık,” diyor Arabacıoğlu. Joe’nun yeri kapılarını sonraki dokuz ay boyunca kapattı.

“Bireysel girişimcilere yönelik ihtiraslı bir sevdamız var.”

İki adam da bundan sonra ne yapacakları üstüne kafa patlatmaya başlamışlar. Edwardsen ailesiyle daha çok vakit geçirmek için restoran sektöründen çıkmayı düşünüyormuş. Joe’nun yerinin daha önceden çalışanlarına ait kitapçı-kafe Red Emma’nın karşısında olması onları düşünmeye sevk etmiş: Ya Edwardsen restoranı çalışanlarına devrederse? Yeniden yapılanma, yükü tek mal sahibinin omuzlarından alacağı gibi her işçi-sahibin işin durumuna daha çok ilgi göstermesini sağlardı. Bir dizi ülkede yapılan yüzün üstünde çalışmayı kapsayan 2016 tarihli bir meta analizi işçi mülkiyetini daha iyi verimlilik, örgüt çapında istikrar ve işletmenin varlığını sürdürmesi ile ilişkilendiriyor. Kriz zamanlarında kooperatifler, geleneksel işletmelerden daha dayanıklı ve işçi çıkarmaya daha az meyilli olduklarını defalarca göstermişlerdir.

Kasım ayında Edwardsen, mülkiyeti 14 çalışanına eşit olarak dağıttı. Şu anda kooperatifin her çalışanın yönetim kurulunda bir oy hakkı ve pizzacının gelecekteki kârının üçte ikisi üstünde eşit bir payı var (kalan üçte biri tekrar restorana yatırılacak).  Ve çalışanlar, mutfakla paket servisi penceresindeki işleri dışında artık bir işletmeyi yürütmek için gerekli becerileri öğrenip yönetim görevlerinin bir kısmını da üstleniyor.

Pek çok Amerikalının, birinin sahipliğini paylaşmayı bırakın, hiçbir kooperatif restoranında yemek yemişliği yok. Kooperatifler İtalya ya da İspanya gibi ülkelerde daha popüler, diyor Project Equity’nin (Eşitçilik Projesi) – şirketlere çalışan mülkiyetine geçmeleri için yardımcı olan bir danışmanlık firması – eş kurucusu Alison Lingane. Lingane, Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nin Haas İşletme Okulunda okurken kooperatifler hakkında hiçbir şey duymamış, ki bu şaşırtıcı değil. Pek az işletme okulu müfredatlarında bu modele yer veriyor. Lingane Amerika’nın kooperatif alerjisinde kültürel bir bileşen olduğundan şüpheleniyor: “Bireysel girişimcilere yönelik ihtiraslı bir sevdamız var,” diyor.

Ama son 12 küsur yılın ekonomik kargaşasından sonra insanlar diğer seçenekleri araştırıyor. Büyük Resesyondan önce ülkede sadece 350 işçi kooperatifi vardı; bu sayı 2019’da 465’e tırmandı, ki bunların onda bir kadarını restoranlar, kafeler ve fırınlar oluşturuyor. Pandemi süreci hızlandırabilir. Lingane’in dediğine göre, geçen sene boyunca Project Equity çalışan sahipliği modeli hakkında bilgi sahibi olmak isteyen işletme sahiplerinden “çok daha fazla” arama almış. 37 yaşındaki Arabacıoğlu’nun söylediği üzere ortalıkta “kapitalizmin bizim neslimizi tekrar tekrar yüzüstü bıraktığı” hissi var. “Kuralları biraz değiştirecek yeni bir fikre ihtiyacımız var.”

Gelirden bir pay edinme fikri pek çok işçiyi bu plana çekiyor. İşletme sahipliği varlık edinmenin en verimli yollarından biri. Dahası kooperatifler daha çok kişiye bu yöntem için erişim veriyor. Kooperatif sahiplerinin çoğunluğu kadınlardan oluşuyor ve neredeyse yüzde 38’i Latin asıllı. San Francisco Körfez Bölgesindeki Niles Pie’da bir işçi ortak olan Sarah Vegas, fırının başarısı sayesinde bir yılda fazladan 8.000 dolar kazanmış. “Bu kadar para insanın hayatını değiştirir,” diyor. “Sürekli bozulan bir araba ve sağlam bir araba arasındaki farkı belirler.”

Kooperatif sahiplerinin çoğunluğu kadınlardan oluşuyor ve neredeyse yüzde 38’i Latin asıllı.

Restoranlar çok düşük kâr payları ile çalıştığından kâr paylaşımı her zaman gelirde büyük bir artış sağlamıyor. Dahası kooperatiflerin karar verme süreci dağınık ve işlevsiz olabiliyor. Bir kooperatif “endüstrinin tüm sorunlarını çözen sihirli bir değnek değildir,” diyor Democracy at Work Institute (İşte Demokrasi Enstitüsü) isimli düşünce kuruluşunun genel müdürü Melissa Hoover – özellikle hesaplarını zar zor tutturabilen restoran sektöründe.

Ama karar verme sürecini paylaşma olanağı çok şey ifade ediyor. Körfez Bölgesinin başlangıçta koyduğu evde karantina sınırlamaları sırasında Berkeley’deki Cheese Board Collective, işçi ortakları olan 70 çalışanı işten çıkarmak yerine onlara ödeme yapmaya devam edebilmek için kendi kaynaklarını kullanma kararı aldı. Baltimore restoranların %25 kapasiteyle açılmalarına izin verdiğinde, Joe Squared’in pek çoğu yaşlı veya bağışıklığı zayıf aile üyeleriyle yaşayan sahipleri, herkes aşılanana kadar taviz vermeden paket servis restoranı olarak hizmet vermeye devam etme kararı aldı. Kooperatiflerin durumunda olay, insanlar üstünden kâr etmektense,” diyor Arabacıoğlu, “topluluğun kendisi ve işletmenin hayatta kalması.”

Hoover kooperatif zihniyetinin gıda sektöründe daha büyük değişiklikleri tetiklemesi için bir fırsat görüyor. Bunun bir kıvılcımı Filistin ve Suriye asıllı Amerikalı şef Reem Assil’in, kendi adını taşıyan Arap fırınlarını bir kooperatife dönüştürmesine yardım eden çalışanlarını desteklemek için ücretli bir çıraklık sistemi başlattığı San Fransico’da görülebilir. Salgın sırasında Reem’in Yeri, teslimatlar için kolektif olarak sahip olunan bir bisiklet kurye şirketini kullanmaya başladı.  Assil birbirine bağlı kooperatiflerin birbirlerini destekledikleri bir ekosistemin hayalini kuruyor. “Yerel düzeyde dayanıklılık geliştirmeliyiz,” diyor Assil. “İşçi mülkiyeti topluluk mülkiyetidir.”


Not 1: Maddie Oatman’ın Mother Jones May+June 2021 sayısında yayımlanan yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim

Not 2: Öne çıkan görsel, Michael BrowningUnsplash

Kategori(ler): Uygulama

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


ReCAPTCHA doğrulama süresi sona erdi. Lütfen sayfayı yeniden yükleyin.