Korona ile savaşımda 2021 yılı ve sonrası
Covid-19 salgını, zaten çok zayıf olan kooperatifler arası dayanışmayı tamamen ortadan kaldırdı. Bu süreçte kendi örgütleri içindeki birim kooperatiflere bile sahip çıkmayan kooperatif üst örgütleri görüldü. Bu örgütler sanki “her koyun kendi bacağından asılır” özdeyişini bir adım daha ileri götürdüler: Bu süreçte kimi koyunlar kurtlara yem oldu… |
Türkiye’deki kooperatifler: Dayanışma, toplumsal sorumluluk ve gelecek vizyonu var mı?
Ülkemizdeki belirli büyüklükteki kooperatif ve birliklerin web sitelerine bakıldığında bu örgütlerin pandemi nedeni ile ortaklarına ne gibi farklı ve “yeni” hizmetler götürdüklerine ilişkin bir bilgiye rastlanmıyor. Yalnızca bu konuda değil, geleceğe ilişkin de stratejik bir planlarının olup olmadığı anlaşılmıyor. Gelecekte pandeminin etkilerini gidermek için ne yapacaklarına ilişkin bir düşünceleri de yok gibi. Dünyada ICA bünyesindeki pek çok kooperatif örgüt, BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından hangisine katkıda bulunmayı hedeflediklerini belirleyip ilân etmelerine karşın, Türkiye’deki kooperatiflerden bu konuda da ses çıkmamakta. Geçtiğimiz yıl bu konuda Türkiye Milli Kooperatifler Birliği bir duyuru yapmış ve kooperatifleri hem 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı konusunda bilgilendirmiş, hem de bu amaçlardan hangisine erişilmesine kooperatiflerin sektörel bazda katkıda bulunabileceklerini tespit etmelerini istemişti. Bu çağrıya yanıt veren herhangi bir kooperatif örgüt ortaya çıkmadı.
Ülkemizde kooperatiflerin en önemli “zaaflarından” biri de dayanışma kültürünün gelişmemiş olması. Covid-19 salgını, zaten çok zayıf olan bu kooperatifler arası dayanışmayı tamamen ortadan kaldırdı. Kendi örgütleri içindeki birim kooperatiflere bile sahip çıkmayan kooperatif üst örgütleri, “her koyun kendi bacağından asılır” özdeyişini bir adım daha ileri götürdüler: Bu süreçte kimi koyunlar kurtlara yem oldu. Umarız kooperatif birlikleri günün sonunda “sarı öküzü vermeyecektik” demek zorunda kalmazlar. Zira kapanan birim kooperatif sayıları hızla artıyor. TOBB verilerine göre, Ağustos 2020 ayında bir önceki aya göre kapanan şirket sayısında yüzde 17,54 kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 39,21 oranında azalma görülürken, kapanan kooperatif sayısı yüzde 611,11 oranında arttı.
TOBB’un açıkladığı verilere göre, Ağustos’ta bir önceki aya göre kapanan şirket ve gerçek kişi ticari işletme sayısında azalma yaşanırken, kapanan kooperatif sayısı yüzde 611,11 oranında arttı |
Türkiye’de kooperatiflerin genel anlamda geleceğe dönük bir vizyonu olup olmadığı bilinmiyor. Örneğin, web sitesi oluşturduğu halde, yıllardır bu siteyi güncelleştirmemiş olan kooperatif üst örgütleri var. O nedenle bu örgütlerin gelecek vizyonu konusunda kamuoyu ve belki de kendi ortakları bile muhtemelen hiçbir şey bilmiyor. Ayrıca, bu üst örgütlerin ortakları için ne yaptıkları da pek bilinmiyor. Milyarlarca lira varlığı bulunan bir kooperatif üst örgütü, pandemiden en çok etkilenen, dükkânları ve işyerleri kapalı tutulan ve kendileri “küçük esnaf” sınıfında yer alan kooperatif ortakları için herhangi bir faaliyette bulunmadığı gibi, hükümet tarafından yapılan ve yetersiz olan yardımlara katkıda bulunduğuna dair bir haber kamuoyu ile paylaşılmıyor.
Bazı kooperatif örgütlerin pandemi sürecinde ürettikleri ürünleri satamayan ve borçlarını ödeyemeyen ortaklarına karşı başlattıkları tahsilâtla ilgili girişimleri de ortaklar tarafından “kooperatif davranış” olarak kabul edilmemekte, “pandemi sürecinde bu da yapılır mı” denilerek topluca protesto edilmekte. Kooperatif üst örgütleri, kendilerini meydana getiren birim kooperatifler ve hareketin asıl sahibi olan bireysel ortaklar ile görüşerek bu ortakların mağduriyetlerine yol açmayacak bir çözüm bulma yerine, mallarına haciz konularak ve onları üretim yapamaz duruma getirip borçlarını icra yolu ile tahsil etmeye yöneliyorlar. Bunun kooperatifçilik düşüncesi ile bir ilgisinin olmaması gerekir.
Kooperatifçiliğin 7. ilkesi olan “topluma karşı sorumlu olma” ya da “başkalarını düşünme” konusunda da kooperatiflerimizin karnesi pek parlak değil. Örneğin, ormanların yok olmasına karşı yürütülen savaşımda kooperatifler yok. Bu savaşım daha çok yerel düzeyde ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülüyor. Son 9 yılda 200 bin hektardan daha fazla bir orman alanı yok olmuş. Bu rakama yangınlarla kaybedilen ormanlar dâhil değil. Hem enerji ve madencilik yatırımları yolu ile hem de yangınlarla yitirilen ormanlar konusunda kooperatif kamuoyunun duyarsız kaldığı gözlenmekte. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, 6 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe giren yeni bir Yönetmelik, orman yangınlarından daha fazla tahribata yol açabilecek. Zira bu yönetmelik yürürlüğe girdiğinde taş ocağı, maden ocağı, turizm, altyapı tesisleri yoluyla yapılacak tahribatın, yangınların yaptığı tahribattan daha fazla kalıcı etkisi olacak.
Başka ülkelerde, örneğin orman yangınları konusunda kooperatifler son derece duyarlı davranıyorlar. Orman yangınları nedeni ile dünya gündeminde aylarca yer alan Avustralya’da kooperatif hareket ve mütüeller konseyi (BCCM), toplumda farkındalık yaratmak, yangınları söndürmek ve ormanların ağaçlandırma yoluyla yeniden kazanımını sağlamak ve yangınlardan etkilenen 50’den fazla kooperatifin ortaklarına destek olmak amacıyla özel bir fon oluşturdu. Bu fona Avrupa ve ABD’de bulunan kooperatifler de katkıda bulundular.[ii] Ülkemizde ise, hazin olan, kooperatiflerin çok önemli olan böyle bir felaket karşısında duyarsız kalmaları ve herhangi bir ortak eylemde bulunmamalarıdır.
Bir diğer olumsuz gelişme de belediyelerin kooperatiflere sağladıkları destek konusunda yaşanmakta. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 3 Haziran 2020 tarihinde valilikler kanalı ile belediyelere gönderdiği bir yazı ile belediyelerin ve şirketlerinin tüzel kişi olarak kooperatif kurmalarının Cumhurbaşkanlığının iznine bağlı olduğunu bildirdi. Bakanlık bu kararını, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 9. Maddesine göre değil, (tüzel kişilerin ortaklığı) Türk Ticaret Kanunu’nun 124. maddesine dayandırmış, yani kooperatiflerin de şirket türlerinden biri olduğunu belirterek, 4046 sayılı Kanunun 26. maddesi gereğince de belediyelerin şirket kurmak için Cumhurbaşkanlığından izin almaları gerektiği yorumu üzerine oturtmuş. Böylelikle belediyeler tüzel kişi olarak kooperatif kurmak ya da kurulmuş bir kooperatife ortak olmak planlarından vazgeçmek zorunda kaldılar. Zira izin için Cumhurbaşkanlığına başvurudan, başka uygulamalardan dolayı olumlu bir yanıt alınamayacağı kanaatine varmışlar. Örneğin, bu yazıyı alan Ankara Büyükşehir Belediyesi, hazırlıklarını tamamladığı kendisi, çalışanları ve şirketleri ile birlikte kuracağı ve 30.000’den fazla ortağı olacak bir tüketim kooperatifinin kuruluş başvurusunu yapmaktan vazgeçtiğini bildirdi.
Yukarıda da belirtildiği gibi, ülkemizde kooperatifler arası dayanışma çok yetersiz. Buna bir örnek de pancar üreticisinin başına gelenler karşısında kooperatif hareketin duyarsız kalması. Geçtiğimiz 2019 yılında hükümetin şeker fabrikalarını özelleştirme yolu ile yok pahasına elden çıkarma girişimi sürecinde pancar kooperatifleri yalnız bırakıldı ve şeker fabrikalarının kooperatiflere devredilmek yerine özel kişilere satılması gerçekleşti.
Bir diğer örnek de, kooperatiflerin çatı örgütü ulusal birliğin ICA’ya üyelik aidatı ödeyemediği için üyelikten çıkarılma aşamasına gelmiş olmasına, bağlı kooperatif örgütlerin sessiz ve tepkisiz kalmaları idi. Ne acıdır ki bu durum günümüzde de devam etmektedir. Ulusal birliğe katıldığından beri 20 yıldır hiç aidat ödememiş birliklerin bulunması ise ayrı bir utanç vesilesi.
Kooperatifler için de sıfırlama “reset” gerekli mi?
Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Prof. Klaus Schwab küresel bir sıfırlamanın mümkün olduğuna inanıyor ve bununla ilgili bir de kitap yayınladı. Prof Schwab, dünyanın “sıfırlama”yı neden düşünmesi gerektiğini şöyle açıklıyor:[iii]
“Çünkü şu anda hâlâ virüsle savaşıyoruz, ancak son aşı haberlerinin ardından fazlasıyla iyimser olabiliriz. Şimdi korona sonrası dönemin nasıl yapılandırılacağı ve tasarlanacağını düşünmemiz gerekiyor. Ve burada, tabii ki, sıfırlama kelimesi aklıma geliyor. Çünkü şu çok açık ki eski normale geri dönemeyiz. Ebeveynlerimizin ve dedelerimizin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı gibi, neyin yanlış gittiğini ve neyi daha iyi yapabileceğimizi gerçekten düşünmek için bu fırsatı kullanmalıyız”.
Time ve The Economist dergilerinin 2021 yılı ilk sayılarının kapaklarında da bu yılın geçmiş yıllardan çok farklı olarak bir “reset” ve “onarma” yılı olacağı işaret edilmekte.
Kanımca kooperatifler de üzerinde düşündükleri ve planladıkları bazı konular ile örgütsel yapılarını “sıfırlama”yı düşünmeli. Pandemi sonrası duruma uygun bir örgüt yapısı ve farklı bir çalışma yöntemi geliştirilebilir.
Gönlümüzden geçenler: Kooperatifçiliğin 2030 stratejisi ne olmalı, ya da 2030 gelindiğinde nasıl bir kooperatif ikliminde yaşamalıyız?
Sosyal Ekonomi Blogu’nda 16.04.2020 tarihinde yayımlanan “Koronavirüs Günlerinde Kooperatifler Ne Yapmalı?”[iv] başlıklı yazımızda bazı önerilerde bulunmuştuk. 2021 yılından itibaren 2030 yılına kadar kooperatifler yalnız pandemi ile savaşım konusunda değil, diğer yaşamsal konularda da neler yapılmalıdır? Bir diğer ifade ile kooperatifçiliğimizin 2030 stratejisi ne olmalıdır? 2030 yılına gelindiğinde kooperatif işletmeler ve onların sosyal ekonomi içindeki etkinlikleri artmış mı yoksa azalmış mı olacak? Kooperatif dayanışması sağlanabilecek mi? Kooperatif kimlik nasıl korunacak? Ortakların yönetime katılması nasıl özendirilecek? Bu konudaki düşüncelerimi paylaşarak yazıyı noktalamak istiyorum.
1. Daha uygun bir yasal altyapı
2030 yılına geldiğimizde, 51 yıldır yürürlükte bulunan 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun, diğer iki kanunu da içine alarak yenilenmiş olarak uygulanmakta olduğunu görmek isterim. Başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de kooperatifler tek bir yasaya tabi olarak kurulacak ve çalışacaklar. Çerçeve yasa olarak hazırlanmış olan bu yasa değişik kooperatif türleri için genel esasları da kapsayacak ve her kooperatif türü için özel olarak hazırlanmış olan anasözleşmeler de bu kooperatiflerin farklı bazı işletme esaslarını belirleyecek.
2. Devlet-kooperatif ilişkileri yeniden yapılandırılmış olacak
Kooperatiflerle ilgili kamu kurumları olarak üç bakanlığı sorumlu tutmanın pratikte pek bir işe yaramadığı anlaşılmış olacak. Eşgüdüm eksikliği nedeni ile kooperatiflere kamunun bakışı ve desteğinin farklılaştığının farkına varılacak. Öyle ki kamunun, kimi kooperatiflerin uzağında kalırken ve kooperatiflerle hiç ilgilenmezken, kimilerinin de adeta iyice içine girmiş ve onları yönetmeye başlamış olduğu fark edilecek. O nedenle, kooperatif ilkelerine uymayan bazı sonuçlar doğuran ve kamunun da yararına işlemeyen bu yapıdan gerekli ders çıkarılarak, pek çok ülkede olduğu gibi, kooperatiflerle ilgili işlemler tek bir bakanlık bünyesinde toplanmış olacak.
3. Kooperatif imajı
Kooperatif kimlik korunacak ve güçlendirilecek. Bazı kooperatif türlerinin ve kötü niyetli bazı kooperatif yöneticilerinin görevlerini kötüye ve kişisel çıkarları için kullanmaları nedeni ile tahrip edilen kooperatif imajı ve yaratılan güvensizliği giderici önlemler alınacak, özel kampanyalar düzenlenecek.
4. Kooperatifler bankası kurulmuş olacak
Avrupa ülkelerinde ve dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bizde de bir kooperatifler bankası olacak. Kooperatifler gereksinme duydukları parayı kendi tasarruflarını biriktirecekleri kendi yönetimlerindeki bankalarından sağlayacaklar.
5. Ulusal kooperatifçilik eğitim merkezi olacak
Avrupa, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki gibi, bizde de kooperatiflerin kendilerinin yönetecekleri ve müfredatını da ihtiyaçlarına göre kendilerinin tespit edecekleri ulusal düzeyli bir kooperatifçilik eğitim merkezi olacak. Bu merkez, kooperatifçilik eğitimi veren meslek yüksekokulları ve üniversiteler ile eşgüdüm içinde çalışacak.
6. Kooperatifler arası “dayanışma” ve “sadakat” güçlendirilecek
Kooperatifler birleştirilerek tür olarak azaltılacak, çok amaçlılık özendirilecek ve sayıları daha da aşağılara çekilerek, üst örgütler “ihtisas” konularında yoğunlaşarak kooperatifler arası dayanışmayı güçlendirecek ve kooperatif işletmenin sahipleri olan ortakların her aşamada yönetime katılmaları sağlanacak. Uygulamada kooperatif değerlerine ve ilkelerine sadakatten taviz verilmeyecek.
7. Kooperatif şirketleri kimin malı?
Kooperatif birliklerinin iştirakleri olan ya da sermaye ve yönetimlerine sahip oldukları şirketlerin faaliyet ve gelirleri tüm ortaklar için şeffaf olacak, gelirlerinin kooperatif ortaklarına ödenmesi önündeki yasal engeller kaldırılacak.
8. Kadın kooperatifleri ve sosyal kooperatifler
Kadın kooperatifleri ve sosyal kooperatifler 2020 yılında en çok kurulan kooperatif türleri oldular. 2030 yılında bu kooperatifler güçlü üst örgütleri ile belirli bir ölçek büyüklüğüne kavuşmuş ve ulusal birlik içinde de yer almış olacaklar.
9. Topluma karşı sorumluluk
Kooperatifler, yoksullukla savaşımda ve istihdam yaratmada öncü kuruluş olacaklar ve başta yerel yönetimler olmak üzere STK’lar ile birlikte geliştirdikleri ve uygulamaya koydukları özel kalkınma projeleri ile topluma karşı sorumlu olduklarını göstermiş olacaklar.
10. Ve nihayet…
2030 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına katkıda bulunmuş olan ve özellikle iklim değişikliği, çevre ve doğanın korunması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına erişim konusundaki çabaları ile sosyal sorumluluğu tavan yapmış, başta sendikalar olmak üzere demokratik sivil toplum kuruluşları ile dayanışma içerisinde bulunan, toplumun büyük kesimi tarafından desteklenen, bugünkünden çok farklı bir kooperatif hareketin mensubu olmaktan gurur duyacağız.
[i] Kapanan kooperatif sayısı Ağustos’ta yüzde 611,11 arttı. Erişim
[ii] Australian cooperatives and mutuals step up to support the bushfire affected communities, 22 January 2020. Erişim
[iii] Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab: Covid-19 sonrası dünyada eski düzene dönmek imkânsız. Erişim
[iv] Polat Hüseyin (2020). Koronavirüs Günlerinde Kooperatifler Ne Yapmalı? Erişim