Niyetli topluluklar insanlarla ve mekânlarla farklı bir ilişki kurmak, daha sağlıklı ve tatmin edici yaşamlar sürmek isteyen kişilerin bulduğu paylaşıma dayalı bir çözümdür. Kapitalizme alternatif sunan bu topluluklar önemli ama yarattıkları faydayı dayanışmayla büyütmek de en az o kadar önemli.
Antikapitalist topluluk tasarlarken çıkan zorluklar ve kullanılan stratejiler (1. bölüm)
Kapitalizm içinde yaşadığımız bir ekonomik sistemden ibaret değildir. İçimizde yaşayan bir kültürdür. Psikolojimizi, topluluklarımızı nasıl yapılandırdığımızı, birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzu, ne tür bir kültür yarattığımızı ve birlikte neler yapabileceğimizi etkiler.
Kapitalizm, ana akım toplumun en zararlı yönlerinden biridir ve beyaz ırkın üstünlüğü, ataerkillik, sömürgecilik ve emperyalizmle iç içe geçmiştir. Niyetli topluluklar (intentional communities) gibi mikro toplumlar da dahil olmak üzere toplumlar, yapıların ve kültürün bir karışımıdır ve ekonomiler her ikisini de etkileyen asli bir unsurdur. Kapitalizm, para kazanmayı teşvik eden ve birbirimizle ve çevremizdeki dünyayla olan ilişkilerimizi metalaştırmanın ve ticari işlemlerin içine yerleştiren bir yapıdır. Bu da aşırı bireycilik, özel hayat, rekabet, şeyleştirme ve ayrıcalıklı olma kültürünü besler ve pekiştirir. Ayrılık, yalıtılmışlık, yalnızlık ve korku deneyimi yaratır ve eşitsizliği, baskıyı, sömürüyü ve şiddeti normalleştirir.
Niyetli topluluklar toplumun sorunlarına verilen idealist yanıtlardır. İnsan uygarlığının insanlar ve ekosistemler üzerinde yarattığı tahribatı bizzat görüyor ve yaşıyoruz. İnsanlarla ve mekânlarla farklı bir ilişki kurabileceğimiz, daha sağlıklı ve tatmin edici yaşamlar sürmek istiyoruz. Değerlerimizle uyumlu ve dünyayı daha iyi hale getirmeye yardımcı olacak yaşam tarzları istiyoruz. Ancak farklı bir şey istediğimiz kadar, çözmek istediğimiz sorunları yeniden yaratmaya da yatkınız.
Her şeyin özü paylaşmak
Niyetli toplulukların özünde paylaşmak vardır. Yaşamların, kaynakların, toprağın ve amaçların paylaşıldığı yerler olarak birbirine bağlı bir dizi ekolojik, sosyal ve ekonomik fayda sağlar ve bunları en üst düzeye çıkarırlar. Hayatımızın genellikle ayrı tutulan yönlerini kaynaştırırlar. Bu deneyim aidiyet ve hesap verebilirliği geliştirir, bu da bize karşılıklı bağımlılığımıza dair derin bir anlayışla hareket etmemiz için ilham verir. Niyet toplulukları kendimiz, ilişkilerimiz, kültürümüz ve sistemlerimiz hakkında benzersiz deneyimler yaşamamıza ve öğrenmemize olanak tanıyan alanlardır.
Ne kadar çok paylaşırsak, pratik yapmak için o kadar çok fırsatımız olur.
Bir tür olarak karşı karşıya olduğumuz temel görevlerden biri kaynakları, ekosistemlerimizin destekleyebileceği sınırlar dahilinde adil, demokratik ve barışçıl bir şekilde nasıl paylaşacağımızı öğrenmektir. Ancak paylaşmak zordur. Ana akım toplum bizi topluluk halinde yaşamaya hazırlamıyor ve sadece topluluğa karışmakla bunu öğrenmek mümkün değil. Kapitalizm kültürünün içimize ne denli işlediğini ve topluluk arzularımıza ters düşen seçimleri ne ölçüde yaptığımızı hafife alıyoruz.
Travma ve kültürlenme, deneyimlerin ve alternatif modellerin eksikliğinin yanı sıra kapitalizm içinde faaliyet göstermenin kaçınılmazlığı nedeniyle, yerçekimi daima işlerin kapitalist yollarla yapılmasına yönünde olacaktır. Farkında olmadan değerlerimizi kapitalist araçları kullanarak yaşamaya çalışmamız işleri daha karmaşık ve daha az tatmin edici hale getiriyor, ancak nedenini anlamıyoruz.
Değerlerimizle daha iyi uyum sağlayacak hem ekonomik olarak bizi birbirimize daha sıkı bağlayacak seçenekler, onların farkında olsak bile tam olarak araştırmadığımız nedenlerle çoğunlukla baştan reddedilir. Bu seçeneklerin faydalarının bilincine varsak bile önce mümkün olduklarına ve deneyimlemek için risk alıp rahatımızı bozmaya değer olduklarına inanmamız gerekir.
Kapitalizmin sorunu
(Bu kısa analizi, savunduğum konunun temeli olarak sunuyorum. Konuyla ilgili daha derinlemesine çalışmalar için lütfen referanslar bölümüne bakınız).
Kapitalizm derken, paranın mal ve hizmetler için bir değişim aracı olarak kullanılmasını kastetmiyorum, bu kapitalizmden ayrıdır ve ondan çok daha öncesine dayanır. Bahsettiğim şey, Sanayi devriminden başlayarak büyük ölçüde ABD ve Avrupa tarafından kurulan ve sürdürülen modern, baskın, küresel kapitalist ekonomi.
Doğası gereği adaletsiz ve sürdürülemez
Kapitalizm, “bir fabrika ve onun makineleri, patentler gibi fikri mülkiyet hakları veya bir işletmenin finansal varlıkları gibi sahiplerine değer veya fayda sağlayan her şey” olarak tanımlanan sermaye etrafında döner. Merkezi bir mekanizmaya dayanır: Kâr elde etmek için sermayenin kontrolü ve yatırımı, daha sonra daha fazla kâr elde etmek için yeniden yatırım yapılması ve bu şekilde devam etmesi.
Sürekli kâr elde etmek üzere tasarlanmış bir sistem sonsuz büyümeye dayanır. Bu büyüme, doğal kaynakların ve insan kaynaklarının sömürülmesinden gelir. Sonsuz büyüme kapitalizmin temelidir, ancak bu büyüme için gereken kaynaklar sınırlıdır, bu da bu sistemi doğası gereği sürdürülemez kılar.
Kapitalizm eşitsizliği devam ettirir çünkü temeli buna dayanır. Her zaman ücretli işlere bel bağlayan insanlar olmalıdır. Bu insanlar emekleri ile üretim araçlarına sahip olanlar için değer yaratırlar. Bu mülk sahibi sınıf, para yatırmaktan başka bir şey yapmadan para kazanabilir. Bu sistemde zenginlik az sayıda kişinin elinde toplanma eğilimi gösterecek, bu kişiler hükümet üzerinde büyük bir etkiye sahip olacak, bu da hükümetin onlara fayda sağlamak üzere tasarlanmış yasalar çıkarmasına neden olacak ve çıkartılan yasalar devlet tarafından şiddet ve hapis tehdidi veya kullanımı ile korunacaktır. Bu, doğası gereği adaletsizdir.
Kapitalizm; emperyalizm, sömürgecilik, soykırım ve kölelik sayesinde bugünkü haline gelmiştir. Keşif Doktrini gibi ırkçı, insanlıktan çıkaran ideolojilere dayanan özel mülkiyet sahipliğini koruyan yasalara ve mekanistik felsefenin buyurduğu üzere doğayı insana tabi kılmaya dayanmaktadır. Kolektif bilincimize derinden işlemiş olan temel varsayım, başkalarını nasıl etkilediğine bakmaksızın mülkümle istediğimi yapabilmem ve hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları temel kaynaklara erişimi olmayan insanların varlığında bile insanları mülkümden uzak tutabilmem gerektiğidir.
Her servet çalıntıdır ya da çalınmış varlıklardan kazanılmıştır: Servetler bir kısım insan tarafından diğer insanların zararına ve hepimizin bağlı olduğu ekosistemler açısından sürdürülemez şekillerde ve hiçbir sorumluluk üstlenmeden biriktirilir.
Finansal sistemin temelinde kaynak kıtlığı ve rekabet vardır. Borç verildiğinde para yaratılır ama faizi ödemek için gereken para yaratılmaz. Bu da sistemde her zaman paradan daha fazla borç olduğu anlamına gelir. Elde edilen her türlü zenginlik bir başkasının zararına olur ve ne kadar iyi oynarlarsa oynasınlar bazı insanlar oyunu her zaman kaybederler.
İçselleştirilmiş kapitalizm
Kapitalist kültür, beyaz ırk üstünlüğü kültürünün çokça tartışılan özellikleriyle fazlasıyla uyumludur ve biz bunu çeşitli şekillerde içselleştiririz.
Bilinçaltında, sınıfsal yapıda bulunduğumuz yeri, erişebildiğimiz zenginlik seviyesini hak ettiğimize ve eğer birileri bizden daha az para kazanıyorsa bunun sebebinin o kadar çok çalışmamış olmaları olduğuna inanıyoruz.
Amerikan Rüyası’nın temel aldatmacalarından biri, herkesin bunu başarabileceği fikridir. HERHANGİ BİRİNİN bunu başarabileceği doğru olsa da bu, bilinçsizce HERKESİN başarabileceği anlamına gelecek şekilde yorumlanır ki gerçek bu değildir. Ancak bu, insanları gerçeklikten uzak bir şekilde kapitalizmde başarı peşinde koşmaya ve hatta kendi çıkarlarına aykırı olsa bile bunu savunmaya itmektedir.
Kapitalizm bize “yeterli değilsin”, “yeterince yok”, “yalnızsın”, “güvende değilsin” der; yaşadığımız her türlü sorunun ya da başarısızlığın sebebi bizdeki bir sorundur. Üretim ile öz değer duygumuz arasında bağlantı kurar; meşguliyeti ve maddi birikimi bir onur nişanına dönüştürür. Kendimizi başkalarıyla kıyaslama ve başkalarından ayrı görme eğilimimizi şiddetlendirir. “Kişisel markalaşma” ihtiyacına kadar varan kimliklerimiz de dahil olmak üzere herşey, piyasadaki meta olarak özel mülkiyet ve parasal değer merceğinden görülüyor. İşbirliği riskli, verimsiz ve bireysel güvenlik hedefine ters düşen bir şey olarak tasvir ediliyor.
Kapitalizm bizi birbirimizle iyi geçinme becerimizden ve aidiyet duygumuzdan mahrum bırakıyor. Zayıflık göstermenin ve başkalarına güvenmenin bu denli zor olması; duygusal olarak kırılgan olmamız, berbat iletişimciler olmamız ve çatışmadan kaçınmamız tesadüf değil. Birbirimizle sorunları nasıl çözeceğimizi, hatta yakın olduğumuzda kendimizi rahat hissedeceğimizi öğrenmeden yetiştirildik. Ancak bunun da ötesinde, büyürken maruz kaldığımız bağlantı ve aidiyet eksikliğinin travmasını yaşıyoruz. Bu travma, bizi aidiyeti teşvik edecek ama katlanılmayacak derecede rahatsız eden durumlardan kaçınmamıza ve hatta onları sabote etmemize neden olarak ait olma duygusunu yaşamamıza engel oluyor.
Kapitalizm, olabildiğince kusursuz tüketiciler olabilmemiz için bizi birbirimizden ayrı tutmak üzere tasarlanmıştır. Bizi, çelişkili şekilde, hayatta kalmak için tamamen bağımlı olduğumuz sistemin içinde aşırı bireyci davranmak üzere eğitir. Dünya genelinde insanların giderek artan bir çoğunluğu kendi kendine yetebilmek için gereken becerilerden ya da kaynaklardan yoksun. Birbirimizle iyi geçinmemizi sağlayacak sosyal ya da pratik becerilere ya da kolektif olarak kendi kaderimizi tayin edebilmek için makul bir şansa sahip olmamızı sağlayacak kaynaklardan yoksunuz.
Şehirdeki tek oyun
Kapitalist sistemin dışında kalmanın bir yolu yok. Niyetli topluluklar her ne kadar kapitalizmden farklı işleyen, kendi kendine yeten bir iç ekonomik sistemin oluşmasına izin veren yarı geçirgen bir zar yaratsalar da topluluk ve üyeleri yine de bir miktar para kazanmak zorundadır.
Kapitalizm dışında başka bir oyun olmadığına göre, bunu bozacak sistemler yaratma umudumuz varsa, temsil ettiği ahlaki ikilem ne olursa olsun, onu nasıl oynayacağımızı bilmemiz gerekir. Buna, finans ve iş yönetimini anlamak ve sınıfsal geçmişimiz ile finansal koşullarımız sayesinde edindiğimiz mal varlığının getirdiği yükle başa çıkmak da dahil.
Neyin peşindeyiz?
Keşke insanlar dünyaya zarar vermeden yaşayabilselerdi, ne harika olurdu. Ancak, toplumun mevcut baskıcı ve sömürücü, öldürücü ve yıkıcı halinde tarafsız bir zemin yok; “kenara çekilmek, iyi yaşayıp ve aklanmak” bir seçenek değil. Bir yere kadar kapitalizme katılıp katılmama konusunda hiçbir seçeneğimiz yok. Ancak ona ne kadar karşı koyacağımıza ve nasıl seçenekler yaratacağımıza dair bir miktar seçim şansımız var.
Nihai sorumuz şu: Niyetli topluluk denen bu çılgın şeyle neyin peşindeyiz? Ne istiyoruz? İstediğimizi düşündüğümüz ve söylediğimiz ama derinden bizi rahatsız eden ve aslen peşinde olmadığımız şey ne? Bu işi yapsaydık gerçekten neyi tatmin edici bulurduk? Seçimlerimiz bunu nasıl destekliyor ya da baltalıyor?
Zararlı sistemlere karşı aktif direniş son derece önemli. İnsanların ihtiyaçlarını zararlı sistemlerin dışında karşılayacak alternatifler yaratmak da öyle. Ve bunun büyük ölçekte gerçekleşmesi gerekiyor. Eğer dünyada, toplumun gittiği yön üzerinde anlamlı bir etki yaratabilecek ölçekte bir değişim yaratmaya çalışmazsak, rakip sistemler bile ezilip gidecek. Bir noktadan sonra, sadece ana akım toplumun en kötü yanlarına karşı tampon görevi gören yaşanacak güzel yerler yaratmak artık savunulabilir olmayacak.
Paylaşmak, stratejinin önemli bir parçası. Kapitalizmle mücadelemizde, paylaşmak demek güç demektir. Daha fazla paylaşmak ve dayanışma içinde olmak daha büyük bir kapasite yaratabilir. Bu, niyetli topluluklarımızı daha destekleyici ve erişilebilir hale getirmek; adil ve yenileyici yerel ve bölgesel sosyal, idari ve ekonomik sistemlerin eşitlikçi ve demokratik gelişimini desteklemek için kaldıraç olarak kullanılabilir. Bu, rahatsız olmaktan çekinmemeyi, sahip olduğumuz her türlü hak duygusunu bir kenara bırakmayı ve ortaklaşa faydamız için sahip olduğumuz her türlü ayrıcalığı kullanmayı gerektirecektir.
Sadece çıkarımıza olduğundan değil, ahlaki bir zorunluluk olduğu için de bu çabaya ortak olmalıyız.
Bu yazı Sky Blue’nun üç bölümlük yazı dizisinin ilk kısmıdır. Bundan sonraki bölümlerde niyetli topluluklarının ekonomileri ve bu toplulukları oluşturmak için temel seçim noktaları ele alınacaktır.
Not 1: Sky Blue’nin Shareable internet sitesinde 8 Nisan 2024 tarihinde yayımlanan yazısından Barış Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Sky Blue — In Community