Sky Blue, üç bölümden oluşan yazı dizisinin bu son bölümünde bir niyetli topluluk kurmak için temel seçim noktalarını ele alıyor. Yazıyı okurken yanıtlaması kolay olmayan sorular üzerinde düşünmeye hazır olmalısınız. Örneğin, toplumsal aidiyet ve birliktelik duygusundan yoksun olmak sizi rahatsız ediyor mu? Kendi esenliğinizin başkalarının esenliğine bağlı olması fikrine nasıl bakıyorsunuz? İncinebilirliğinizi başkalarına göstermekten çekiniyor musunuz? Diğer insanlara güven duymak ve onlara bağlılık hissetmek sizi korkutuyor mu? “Paran varsa, güçlüysen her şeyi halledersin.” sözüne ikna oluyor musunuz?
Şimdi, kendi sorularınızı sormanız ve üzerine düşünmeniz için sizi yazıyla baş başa bırakıyorum.
Anti-kapitalist toplum tasarımındaki zorluklar ve kullanılan stratejiler (3. bölüm)
Bu yazı, Sky Blue tarafından niyetli topluluklar ve kapitalizm üzerine hazırlanan üç bölümlük serinin son bölümüdür. Birinci bölümün bağlantısı burada, ikinci bölümün bağlantısı burada
İhtiyaçlarımızın pek çoğu tamamıyla meşru olsa da kapitalizmin bunları karşılamak için bize sunduğu seçenekler çoğunlukla kendi finansal bağımsızlığımız etrafında dönüyor. Ekonomiyle ilgili ihtiyaçlarımızdan bazıları özerklik, mahremiyet ve güvenliktir. Bunlar topluma ters düşmez, ancak bu ihtiyaçları nasıl karşıladığımız ayrı bir mesele.
Temel ihtiyaçlarımızın yanı sıra ideallerimiz ve ilkelerimiz konusunda net olursak ve özellikle kısa vadede nerelerden ödün vermemiz gerekebileceğini bilirsek, ihtiyaçlarımızı karşılamak için mevcut modeller ve kaynaklarla yaratıcı bir şekilde çalışabilir ve aynı zamanda kapitalizmin egemenliğini ve ona olan bağımlılığımızı zayıflatabiliriz.
Ölçek ekonomileri
Niyetli bir toplulukta (NT) yaşamak, benzer yaşam standartlarına sahip ana akım ortamlardan daha ucuz olmalıdır. Eğer öyle değilse, bunun muhtemel sebebi yeterince paylaşmamanızdır. Ayrıca, yoğun kaynak paylaşımı büyük gruplarda daha uygulanabilirdir.
Birçok NT’nin sorunu, küçük işletmelerin sorunuyla aynıdır. Çok küçük olmaları. Bu illa bir sorun olmak zorunda değildir. Sorun olmasının sebebi kapitalizmdir. Kapitalizm bireye odaklanmaktan başka ölçeği ödüllendirir çünkü ölçek kârı maksimize eder.
Gıda, ulaşım ve yenilenebilir enerji, hayatımızın çok pahalıya mal olan ama ölçek büyüdükçe ucuzlayan önemli parçalarıdır. Ölçek aynı zamanda paylaşımın getirdiği sıkıntıları da azaltabilir. Örneğin, 25 kişinin beş arabayı paylaşması, beş kişinin bir arabayı paylaşmasından çok daha kolaydır. Gıdanın toplu satın alınması daha kolaydır, ayrıca topluluğun çeşitli beslenme ihtiyaçlarını karşılamayı daha ucuz ve daha etkin hale getirir.
Bir NT’nin nüfusunu genişletmesi mümkün olmayabilir, ancak birçok durumda kaynak paylaşım sistemlerini mülkte yaşayan insanların ötesine genişletmek mümkündür. Her grup kendileri için neyin doğru olduğuna karar verse de birbirine bağlı sosyal, ekonomik ve ekolojik faydaların paylaşıldıkça büyüyeceğini unutmamak gerekir.
Mahremiyet ve kontrol
Sık sık “Bir toplulukla yaşamak istiyorum ama kendime ait bir yerim de olsun istiyorum.” diyen insanlar çıkıyor. Bu illa ki kötü bir şey değil. Sebebi ne olursa olsun, bazı insanlar topluluk içinde iyi bir yaşam sürmek için kimseyle muhatap olmadan veya kimseyle fikir alışverişinde bulunmadan yemek yiyebilecekleri, uyuyabilecekleri ve tuvalete gidebilecekleri bir yaşam durumuna ihtiyaç duyarlar. Ayrıca insanlar, hayatlarının farklı noktalarında farklı ihtiyaçlara sahip olma eğilimindedir. Özellikle aileler, bekar insanlardan farklı yaşam alanlarına ihtiyaç duyarlar. Ancak kendi yerimize sahip olmaya olan bağlılığımız, tasarımlarımızın değerlerimizle veya istediğimiz kültürle ne kadar uyumlu olduğuna dair bir analizi göz ardı etmemize neden oluyor.
Küçük evler kuşkusuz önemli bir yere sahip, ancak kendi küçük hareketine dönüşen küçük ev coşkusu, Amerikan hiper-bireyciliğinin yeşil badanalı bir versiyonu gibi şüpheli görünüyor. Genel olarak, beş bağımsız, tek kişilik yapının inşası ve bakımı, beş kişilik bir yapıdan daha pahalıya mal olacak ve daha fazla enerji kullanacaktır. Bireysel konutlar, özellikle de bireysel olarak sahip olunan konutlar, mahremiyet ve özerklik ihtiyaçlarımızı karşılamanın en bariz yoludur. Ancak ekonomik olarak, ekolojik olarak ve bağlantı kurmak için elverişli değildirler.
Çoğu kişiye göre mahremiyet ihtiyacı, dışarı açılan kapıları ve gerçekten iyi ses yalıtımı olan odalar veya dairelerden oluşan daha büyük konutlar tasarlanarak karşılanabilir. Mahremiyet önemli olmakla birlikte, ana akım mimarinin ayırıcılığını ne kadar çok kopyalarsak, birbirimizin yakınlığına alışmak için kendimize o kadar az fırsat vermiş oluruz.
Bir de evimle ne yapabileceğim ve evime kimin gireceği konusunda yetki sahibi olmak için kendi evime sahip olmam gerektiği varsayımı var. Bu her zaman doğru olmayabilir.
Örneğin, bir konut kooperatifinde, konutların apartman daireleri veya bitişik nizam müstakil evler hatta müstakil evler olduğu kooperatiflerde bile konutunuzun sahibi değilsinizdir. Bunun yerine, değeri konutun değerine bağlı olan ya da olmayan bir ortak payına sahip olursunuz. Bir ortak payına sahip olmak, belirli ortaklık ve kullanım anlaşmaları dahilinde konutunuzun yalnızca sizin tarafınızdan kullanımını sağlar.
Her halükârda mahremiyet daha çok kültürel bir meseledir. Bazı insanlar, ev sahibi ya da kiracı olmalarından bağımsız olarak arkadaşlarının evlerine habersizce gelmesinden mutlu olurlar. Ve insanların evlerinin sahibi olduğu tipik bir Ev Sahipleri Birliği’nde (Homeowners Association, HOA) bile ev sahiplerinin evin dış cephesine yapabilecekleri konusunda sınırlamalar vardır.
Başka bir deyişle, mahremiyet ve kontrol için mülkiyet gerekli değildir. NT’ler istedikleri anlaşmaları yapmakta özgürdür.
Mülkiyet ve karar verme yetkisi
Çok sahipli modeller, mülkiyet sağlayan yatırımlar yapma etrafında döner: Mülkün değerine bağlı olarak değeri artan ya da azalan orantılı bir mülkiyet payı. Bu, kapitalizmin temel itici güçlerinden biri olan spekülatif emlak piyasasını yönlendiren özel mülk sahipliği kavramının özünü oluşturur. Mülkün bir noktada satılabileceği varsayımını kabul eder ve elde edilen kârın nasıl paylaşılacağını belirler.
Özel mülk sahipliği, arazinin bir meta olarak görülmesine dayanır ve genellikle arazinin sağladığı kâr ve karar verme gücü gibi faydalara dönüşür. Bireyin faydasını en üst düzeye çıkarmaya ve riskini en aza indirmeye odaklanır ve bizi bireysel bakış açılarımıza odaklanmaya yöneltir. Bunun, bireyler arasındaki ilişkiler ve kültür üzerinde; birbirimizle, toplulukla ve toprakla kurduğumuz ilişkiler üzerinde somut etkileri vardır. Bir NT’de yönetişim ya da karar alma gücü, finansal yatırımlarından bağımsız olarak bir kişinin üstlenmeye istekli olduğu sorumluluk ve hesap verebilme derecesi gibi diğer etmenlere bağlı olabilir.
Adalet perspektifinden bakıldığında, bireysel mülk sahipliği giderek daha az sayıda kişinin erişebildiği bir ayrıcalıktır. Bir NT’de satın alma zorunluluğunun olması ayrıcalığa sahip kişilerin lehine olur. Öyle olmasa bile mal sahibi olmak belirli karar alma yetkileri veriyorsa, bu da ayrıcalıklı kişilerin lehinedir ve muhtemelen gerilim ve yabancılaşma yaratan güç dinamiklerine yol açacaktır. Spekülatif emlak piyasasında bir servet edinme stratejisi haline gelen mülkiyet, aynı zamanda uygun fiyatlı konut eksikliğinin önemli bir nedenidir.
Hareketlilik ve uzun dönemli özel bakım
Kendimize bakamayacak olduğumuzda, özellikle ömrümüzün sonlarına doğru, bize bakılacağından emin olmak isteriz. Hareketlilik, özerklik ihtiyacımızla bağlantılı içsel bir ihtiyaç olsa da olmasa da ana akım kültür hareketliliğe yönelik çok güçlü bir arzu aşılıyor bize.
Kapitalizmde bu ihtiyaçları karşılamak için mevcut seçenekler kişisel emeklilik tasarrufları ve mülk sahipliğidir. Mülk sahibi olmak tartışmasız bir şekilde insanların paralarını yatırabilecekleri en iyi yer olmuştur, böylece hem paranın değeri artar (bugünlerde pek garanti olmasa da) hem de isterseniz onu satıp başka bir yere taşınabilirsiniz.
Ancak kapitalizmde bu düzeyde bir finansal güvenceye ulaşmak çoğu insan için bir hayalden ibarettir. Rahatça emekli olmak için gereken para miktarı 1,5 milyon Doların üzerindedir. Emeklilik yaşına yaklaşan ortalama bir kişinin birikimi ise yaklaşık 400 bin Dolardır. Emeklilik maaşınız veya sosyal güvenlikten yeterli pasif geliriniz varsa, ölene kadar nispeten sağlıklı kalırsanız ve çabucak ölürseniz bu kadarcık birikiminiz olduğu için şanslı sayılırsınız.
Fakat bu düzeyde bir bireysel güvenliğe ulaşma umudumuz çok az olsa bile yine de bunu mümkün kılmak için uğraşacağız. Bunun nedeni büyük ölçüde belirli insanlarla belirli bir yerde tıkılıp kalmaktan korkmamız ya da kolektif güvenliğe ilişkin riskleri gözümüzde büyütmemizdir.
Toplu mülkiyetin faydaları
Yatırımın bireysel mülkiyet hakkı kazandırmadığı, mülkü spekülatif emlak piyasasından çıkaran, kolektif yönetimle kalıcı olarak topluluğun faydasına sunan topluluk mülkiyeti modelleri mevcuttur. Mülke yapılan yatırımlar (peşin ödemeler veya iyileştirme için yapılan ödemeler) bir özsermaye hissesi oluşturmak yerine, geri ödenecek krediler olarak değerlendirilebilir ve sermaye hesaplarından yönetilebilir. Eğer NT yeterince gelir elde edebiliyorsa, buna kâr paylaşımı anlaşması gibi bir ekleme yapılabilir.
Bu sayede insanlar istedikleri zaman ayrılabilir, para biriktirebilir ve yaşlanan ebeveynlerine bakmak gibi topluluk dışındaki durumlarla başa çıkabilmek için destek alabilirler. Eğer NT’nin sahibi NT ise üyelik için mali gereklilikleri belirlemede daha esnek olabilir ve bu da tüm topluluğun iyiliğine odaklanan demokratik karar alma sürecine daha elverişli olur.
Farklı modelleri değerlendirenler için arazinin topluluğa ait olduğu NT’lerde hâlâ ev sahibi olabileceğinizi belirtmek gerekir. Bir dahili konut piyasası oluşturmak ana akım emlak piyasasına dahil olmanın getirdiği bazı sorunları halleder, ancak aynı zamanda bu sorunların bazılarını tekrar üretebilir ve dikkatle ele alınması gerekir.
Amaçlar ve bağlantılar
Çoğu NT bireysel mülkiyet modeline dayanır ve topluluk işletmelerinden yoksundur. Bireylerin burada yaşayabilmesi için ya kendi gelir kaynaklarının olması ya da bireysel olarak varlıklı olmaları gerekmektedir. Gelire veya zenginliğe kolayca erişebilenler için bu kesinlikle daha güvenli bir yoldur. NT’lerin kurulmasına veya satın alınmasına yardımcı olacak kaynaklara sahip birçok kişi, kısmen bireysel güvenliklerini korumak amacıyla kendi kariyerlerini de sürdürmek istemektedir.
Hiçbir şekilde tüm NT’lerin topluluk işletmelerinin olması ve hiç kimsenin bunların dışında çalışmaması gerektiğini söylemiyorum. Bu, çoğu durumda ne pratiktir ne de istenen bir sonuçtur. Ancak üyeler kendi alanlarına, kendi mali durumlarına ve ihtiyaçlarını karşılayacak diğer bireysel stratejilere ne kadar odaklanırlarsa, topluluk çabaları için o kadar az zaman ve para kalacak ve dayanışma ile yardımlaşma için o kadar az fırsat olacaktır.
Pek çok grup azametli vizyon ve misyon beyanlarında bulunup toplumu etkileyecek bir model olmak istediklerinden bahseder. O kadar idealist olmayan gruplarda bile genellikle başkalarıyla yakınlaşma arzusu bir NT kurmaya yönlendirir. Ancak çoğu grup ekonomik sistemlerini, bu amacı gerçekleştirecek kapasitede tasarlamayı ihmal eder ve bu da çatışmalara yol açabilir. Birçok grup, istedikleri topluluk duygusuna sahip olmadıklarını fark eder. Uygun fiyatlı konutlar inşa etmek ve çeşitliliği artırmak gibi daha karmaşık işler bir yana, ortak eve güneş panelleri koymak ya da ortak araba kullanmak gibi nispeten basit şeyleri bile elbirliğiyle yapmaya çalışmak neredeyse imkânsızdır.
Tüm bunlar birbirimizle kurduğumuz ilişkilerle iç içe geçmiş durumdadır. Kapitalizmin özünde mahremiyet vardır ve bu mahremiyet, ona meydan okuyacak şekilde örgütlenmememiz için bizi birbirimizden ayrı tutar. Kapitalist sistemle mücadele ediyoruz, ancak bunun kendi hatamız olduğunu düşünüyoruz, içimize kapanıyoruz ve gerçek sorunlarımız hakkında sessiz kalıyoruz. Birbirimize güven duymuyoruz, bağlılıktan korkuyoruz ve kapitalist çözümlere bel bağlamaya devam ediyoruz.
Birbirimize yaşattıklarımız da dahil, yaşadığımız zorlukları paylaşmaktan kaçındığımızda, bu durum izolasyonu devam ettirir ve bizi hem ekonomik hem de duygusal kaynakların kıtlığı ile baş başa bırakır. Bu da bizi birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı öğrenmekten ve bizi bu tuzaktan kurtaracak sistemler yaratmaktan alıkoyar.
Zayıflıklarımızı birbirimizden saklamadan, birbirimizin yanında olarak, zor şeyleri söyleyip duymaya niyetlenerek; ekonomik olarak birbirimize kenetlenmemizi engelleyen sosyalizasyona meydan okuyoruz. Birbirimizin hayatlarına daha fazla dahil olarak, işleri yoluna koymak ve nasıl geçineceğimizi öğrenmek için daha fazla fırsat yaratıyoruz. Ancak samimiyetten, çatışmadan ve ekonomik katılımdan kaçınmaya devam edersek hayatımızın toplumsal yanı daha boş, finansal yanı ise daha sıkıntılı olacak ve kapitalist uygulamalar ile kapitalist kültüre geri döneceğiz.
İşimizin kolay olduğunu söylemiyorum. Bir grubun anlamlı bir değişim gerçekleştirebilmesi için genellikle aşması gereken büyük bir engel vardır ve motivasyonu korumak zor olabilir. İşin başı mevcut modelleri keşfetmek ve deneyimlemek. Emek vermeye değer olduğunu hissetmek için bir şeylerin değişebileceğine inanmamız gerekir.
Mülkiyet sınırının ötesinde
Bireysel mülkiyete dayalı olmasalar bile NT’ler kendi içlerine kapanma eğilimindedir. Dünyanın hali bizi farklı bir şey yapmaya çağırıyor.
Küresel ısınma, iklim değişikliği, doğal felaketler ve türlerin kitlesel yok oluşu daha kötüye gidecek. Büyük ölçekli, özellikle de küresel ekonomik sistemler giderek daha savunmasız hale gelecek. İnsanların yerel ve bölgesel sistemlere bağımlılığı giderek artacak. Ancak bu noktada, çoğu kişi bu değişime ayak uyduracak kapasiteye sahip değil. Şu anda olduğu gibi, insanlar yardımlaşmak için bir araya gelecektir. Ancak bu yardımlaşma çoğunlukla, önemli sistemlerin çökmesi durumunda yetersiz kalacak ve başarısız olacak çok küçük sistemlerde gerçekleşiyor.
Şu anda mevcut modellere dayanarak tasarladığımız NT’ler kendi başlarına sürdürülebilir olamayacak kadar küçükler. Bir bölgedeki tüm insanların temel ihtiyaçlarını adil bir şekilde karşılayacak, modern teknolojinin sağladığı rahatlığı belli bir düzeyde sürdürecek ve insan habitatı ile faaliyetlerini doğal dünyaya sürdürülebilir bir şekilde eklemlemeye olanak tanıyacak ölçekte insan örgütlerine ihtiyacımız var.
NT’ler bu konuda bir rol oynayabilir, ancak bu rolün ne olacağını iyi düşünmemiz gerekir. İnsanlar “tamamen kendi kendine yeten bir topluluk” oluşturmaktan veya “kendi yiyeceklerinin %100’ünü yetiştirmekten” bahsediyor. Bu gerçekçi değildir ve mümkün olsa bile tehlikeli olabilecek düzeyde bir izolasyonu beraberinde getirecektir.
Yerel ve bölgesel sistemlerin, insanların ve içinde yaşadıkları ekosistemlerin ortak yararı için etkili bir şekilde tepki gösterebilmesi; bu sistemlerin yönetişimlerinin, ekonomilerinin ve kültürlerinin ne kadar işbirlikçi, adil ve yenileyici olduğuna bağlı olacaktır. İşler çok daha kötüye gitmese bile olması gereken budur çünkü birçok insan için durum zaten berbat.
Başka türlü kooperatif gruplarının yanı sıra yerel yönetimlerin doğrudan katılımı ve desteğiyle, NT’ler yerel toplumlarının bu yönde ilerlemesine yardımcı olmada aktif bir katılımcı olabilirler.
Risk ve fedakârlık
Bize ihtimam göstereceğine, bakacağına güvenebileceğimiz bir topluluğun parçası olmak idealimiz olabilir, bununla birlikte pratik veya elde edilebilir değilmiş gibi görünebilir ve korkutucu gelebilir. Ya sonunda nefret eder ve ayrılmak istersem? Ya kapı dışarı edilirsem? Ya işler sarpa sarar ve her şeyimi kaybedersem?
Herhangi bir NT’nin parçası olmak bir miktar risk taşır ve fedakârlık gerektirir. Bu, paylaşmanın bir parçasıdır ve NT’lerde yaşamanın faydaları da buradan gelir. Risk almaya ve fedakârlık yapmaya ne kadar istekli olursanız, bireysel ihtiyaçları karşılamak için kolektif çözümlere öncelik vermeye o kadar istekli olursunuz ve daha fazla fayda sağlama şansınız olur.
Bir topluluğun yapısı, ilgili bireylerin önceliklerinden büyük ölçüde etkilenir. Kapitalizm bizi kendimize ve bazen de ailelerimize öncelik vermemiz için sosyalleştirir. Bir NT’de yaşamayı aile kavramımızı ya da yardımlaşmayı seçtiğimiz insan grubunu genişletmek olarak görebiliriz. Bu, bir NT içinde olabileceği gibi NT’ler arasında ve ötesinde de olabilir.
Kolektif çözümlere öncelik vermek, bireysel ihtiyaçlardan feragat etmek anlamına gelmez. Eğer bir grup insan bireysel ihtiyaçlarını kolektif ihtiyaçlar olarak görüyorsa (ne de olsa bireyler kolektifin ayrılmaz bir parçasıdır) o zaman asıl soru, NT’lerin daha büyük hedeflerini destekleyen kolektif çözümler bağlamında bireysel ihtiyaçların makul bir şekilde nasıl karşılanacağıdır.
NT’ler, seçimlerimizi ve uygulamalarımızı sorgularken bir yandan da birbirimizi destekleyebileceğimiz, yaşadığımız sıkıntılara değdiğini görebileceğimiz ve daha paylaşımcı olmaya yaklaşabileceğimiz yerlerdir. Bütün bunların sırrı; geçmişlerimiz, inançlarımız, deneyimlerimiz ve ideolojilerimiz hakkında cesur ve açık konuşmanın yanı sıra mali durumlarımız hakkında şeffaf olmak ve toplumumuzda süregelen servet eşitsizliklerinin yaratacağı gerilimlerle ilgilenmektir. Bizi harekete geçiren şeyleri açığa çıkarmak ve kolektif alternatifleri keşfetmek yolunda gerekli empati ve şefkati edinmek üzere birlikte çalışmaya hazır olmalıyız.
Not 1: Sky Blue’nin Shareable internet sitesinde 6 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan yazısı Murat Soysaraç tarafından çevrilmiştir. Erişim
Not 2: Öne çıkan görsel, Sky Blue — In Community